Beni benden alıp götürenlere inat, söyleyemediğim şarkılar çınlar kulaklarımda. Çocukluk yıllarımda söylediğim şarkılar artık anlamsız gelse de bağıra bağıra dönmek isterdim o yıllara… Düşünmeden sağa-sola bağırmak vardı ya şimdi… Keşkelerde kaldı haykırışlar, iyikilerse zaten hiç yaşanmadı…
Gözlerim hesap sorarken hayatıma, geçmişim aklıma gelir. Birden canlanır o eski düşler, hayaller, umutlar… Hepsi de ne güzeldi diye bir of çeksem, getirebilir miyim o temiz umutları mı? Belki bir iki damla gözyaşı döksem, dönebilir miyim geçmişimin en parlak yerine?
Geçmişteki umutlarımı geleceğe sattım dün gece… Ay şahit oldu… Yıldızlar deniz yıldızlarına adadı yaşanmamış umutlarını… Belki sabah yıldızın da umutları vardır ama yetişemedi işte gecenin karanlığına… Yetişseydi belki anlatacaktı en güzel öykülerini, karların altından bile bakmayı becerebilen öğretmenine…
Bir öğretmen vardı düşümde. Bir öğretmen… Hayatını öğrencilerine adamış bir öğretmen. Evet sadece bir öğretmendi o… Ama neler sığdırmıştı o yorgun yüreğine. Hayalleri vardı her insan kadar, umutları vardı gökyüzü kadar. Bir de öğrencileri vardı hiçbir yere sığdıramadığı…
Bir ada kurmuştu sanki, en derin, en büyük okyanusların ortasına… Sadece bir ada deyip, gülüp geçmeyin. Neler yoktu ki o adada… Kimi umutlarını anlatıyor, kimi hayallerini, kimi sevinçlerini, kimi şiirlerini, kimi yazılarını okuyor bu okyanusun ortasındaki adada…
Evet bir öğretmendi O… kirli denizlerin ortasında boğulma pahasına yaşamayı, savaşmayı, belki de hayata sataşmayı bilen bir öğretmendi O…
Sessiz bir çığlık koptu uzaklardan. Beni uyandıran yine o öğretmenimdi…
Her sabah gülebilmeyi becerebilen bir insan daha var mıydı bu dünyada? Uyan diyordu. Bak sabah yıldızın göklerde. Uyan artık !.. Uyandım bakakaldım. Çok uzaklardaydı o… Belki de gökyüzünün en parlak köşesinde. Her zaman gülen gözlerden bir damla yaş aktı ve gökyüzü bu sefer ağlıyordu. Gökyüzünden düşen bir damla yaş yanaklarımdan süzülerek tadını bıraktı ağzıma. İşte o zaman anladım. Öğretmenim yoktu artık … Gidiyordu… Başka öğrencilerin bambaşka gecelerine. Başka okyanuslarda başka adalar kurmaya gidiyordu.
Ve yağmurun arasından bir dize fısıldadı kulağıma öğretmenim…
Bu son konuşmamız, bu son dize…
“Ağlama
Güzel gözlü kız
Gözyaşların boncuk boncuk
Dizilmiş yanaklarına
Gideceğimi bile bile sevdin
Ağlama…”NOT: Ece Elgin bugün üniversite mezunu biyolog olarak çalışmaktadır.