7 Temmuz 2010 tarihinde www.bizimdarica.com sitesinde “Nerede 1982’nin Beylikbağı. Nerede 2010’un Beylikbağı” başlığı ile yayınlanan ve sitede varlığını halen koruyan…
Birçok detayı ile aslında güncelliğini de –bence- koruyan bir yorum…
**
Gazetecilik mesleğinin en güzel avantajı ve en sevdiğim yönlerden biri her an farklı insanlar ile tanışmak, haşır neşir olmak. Bu anlamda duvarlar arasında sadece yazı yazarak, konuk ağırlayarak, posta kutusuna düşen haberleri redakte ederek bu işi yapmak doğama ters. Bedenim iflas edene kadar sokakta haber kovalamak gibi amacım var. Bu nedenle bu mesleğin en kıdemlisi ben değilim ama halen programlı haberler haricinde halk çağrısı üzerine veya kendi kurduğum konular peşinde sokaklarda gezenler arasında, en kıdemlinin şahsımın olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu meslek sayesinde Gebze’nin dışındakiler bir yana, Tepepamanayır – Eskihisar Köyleri ile Tavşancıl – Şekerpınar Beldeleri arasında çok arkadaş, dost edindim. Ancak Beylikbağı ile ilgim, her ne kadar hiç oturmasam ise de 1982’lere dayanır. O süreçte Arapçeşme Mahallesi’ne taşındığımız ilçeye geldikten sonra cazibesinden ötürü Sultanhamam’dan caymamam, Beylikbağı’ndan “üniversite” olarak da tanımlanan aynı yere çalışmaya giden Bulancaklı İsmail, Çarşambalı Ayhan ile tanışmama sebep oldu. Yıllar ilerleyip İsmail ve Ayhan’ın kardeşleri büyüyüp diğer akrabaları da Beylikbağı’na göçtüğünde o günkü ergen ekip hayli genişlemişti. Bu arada Feniş Arkası diye adlandırılan tepelerde yapılaşma da sürekli artıyordu. O süreçte çok farklı kültürlerde yoğrulmuş olmanın getirdiği kimi tatlı tartışma veya kısa süreli küskünlükler hariç güzel bir meclisimiz vardı. Zaman, zaman hala görüşürüz.
Geride kalan 28 yıllık süreçte ise o tek mahalle, bugün oldu 6 mahalle. Gebze’de o yıllarda seçmen sayısı itibari ile baskın olan zümre Kars, Ardahan idi. Şimdi Giresun. Son 10 gün içinde sel faciası, Tuzla’daki trafik kazasında hayatını kaybeden kuzenler, pazar akşamı şölendi derken o civar ile haşır neşirliğim hayli arttı.
Dün Mimar Sinan Mahallesi’nden gelen, Ümit arkadaşımın takip ettiği, sel faciası sonrası ilgisizlik ana eksenli sorunun da muhatabı ben olacaktım aslında. Planlarımı dünkü gündem yoğunluğundan ötürü bu sabah için yaparken aynı yere refikimiz Gebze Haber Gazetesi’nin de gitmiş olması, “Bayat” haber olmasın refleksi ile görev değiştirtmiş oldu.
Yine bugün AKP Gebze İlçe Başkan Yardımcısı Yalçın Coştur ile yaptığımız röportajda da var. Kaldı ki Cumhuriyet Mahallesi’nde Asil ve Arslan ailelerine gerek duyum sonrası, gerek cenaze töreni ve gerekse pazar günü hem başsağlığı, hem de ayrıntı edinmek için yaptığım ziyarette de tanık oldum ki hemşeri merkezli yapılanmalara, sorunun adını doğru koymak gerekirse siyasetin çok fazla karışmasından ötürü bir bölünmüşlük hâkim. Bunu cenazede de, pazar akşamından tanığıyım ki eğlencede de görmek mümkün.
Hele ki önceki akşamki etkinliğin yapıldığı Güneş Sahnesi’ne cepheli bir yerde, ailesi ile birlikte oturduğu mekândan olan biteni gözlemleyen, Süleyman Karaman başkanlığındaki federasyona da, Hatem Soysal başkanlığındaki birliği de olması gerektiği şekilde ölçülü olduğunu gözlemlediğim Yalçın Coştur’u görünce, daha da kanı getirdim. Geceye bürokrat ilgisinin zayıflığı bir tarafa üstelik bir Giresun etkinliğinde iktidar partisi ile muhalefet partilerinin sıfır, ana muhalefet partisinin zayıf ilgisine ilk defa tanık oldum.
Halbuki, Yalçın Coştur’un da vurguladığı bilgiye göre Gebze’de seçmen sayısının diğer tüm zümrelere ağır bastığı, altı mahalleli, yurttaşların yüzde 60’ını Giresunlular’ın oluşturduğu bir bölgeye bu ilgisizliği, “Seçim dönemi değil”e yormak ne kadar doğru. Hadi tespit doğru. Tespit doğruysa, ne kadar doğru?
Ya da yakın bir zamanda birliğin benzer etkinliği oldu. Kurumsal, kişisel davetiye yüksek olasılıkla geldi. Gittim ve katılımda gerek kişisel, gerek kurumsal anlamda azlık veya çokluk gördüm. Ne ifade eder.
Şahsım adına hemşeri derneklerine zaten soğuk bakmam, doğduğum veya eşimden esasla oralı olduğum derneğe üye olmamam bireysel bir tavır. Kaldı ki ısrarla, insanın insanla dayanışması için karşısındakinde insan olmasından başka özellik aranmaması gerektiğini savunan bir yapım var. Ama aksini süren kişi ve yapıların bunu ne kadar başarabildiği de ortada. Hadi tavandakiler bir tarafa ama bunun tabana yayılması bence hoş değil.
Kaldı ki Doğu Karadeniz insanının genel yapısı ile de örtüştüğü söylenemez.
1982’li yıllarını da bildiğim Beylikbağı’nın o dönemki yapısını hayli özlüyorum. Şimdi özümsemediğim yapısının etkenlerini de gözlemliyorum. Her iki kanadın tabanından gelen dalga ve talep ile öncelikle birlik ile federasyonun bir şekilde tek çatıya gelmesi gerektiğini savunuyorum. Model aranıyorsa batıda Gebze Darıca Dilovası ölçekli Sivaslılar, doğuda Çayırova Ordulular Derneği var diyorum. Başka da bir şey demiyorum.