AKP geriledi, yaşasın,
HDP barajı aştı, yaşasın,
Koca bir seçim dönemini bu ikilem arasına kilitleyen, hedeflerini bu kadar dar tutanlar, bu hedeflerin içine milyonların umutlarını yerleştirip propaganda yaparken sorun yok gibiydi. Ama, madalyonun öbür yüzünde, seçim sonuçlarının ekonomik ve sosyal yaşamda köklü değişiklikler yapamaması da vardı.
İşte, yaşanacak bu düzeydeki hayal kırıklıklarını pek irdeleyen olmadı.
HDP barajı aşmalı mıydı ?
Evet aşmalıydı…
AKP gerilemeli miydi ?
Evet, gerilemeliydi ve hatta var gücümüzle geriletmeliydik…
Peki, AKP’nin bu gücünün arkasında Kürt kökenli seçmenlerin payı yok muydu ?
Kesinlikle vardı hem de fazlasıyla vardı…
O yüzden de, Kürt seçmeni konsolide etmek için propaganda taktiklerini yıllardır bu gerçeklik üzerine kuran HDP geleneği, aslında yine bu çizgi üzerinden yürümeli ve AKP’nin elini zayıflatacak işleri bölgedeki kentlerin dışında İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Mersin ve birkaç ilde daha sayıları yüzbinlerle ifade olunan Kürt kökenli seçmene anlatabilmeliydi. Çünkü, oralardaki oyların geri dönmesi önemliydi.
Seçim çalışmaları başladığında, HDP’ye eklemlenmeyen sosyalist ve komünistlere oluşturulan baskı karşısında şunu söylemiştim:
''HDP'nin Türkiye sosyalist hareketinden gelecek baraj rakamlarıyla ifade edilemeyecek oyla bir yere varması mümkün değil. AKP'ye giden Kürt kökenli yurttaşların oyunu alsın, baraj sorunu kalmaz.''
Gerçek buydu, böyle de tescillendi...
HDP'nin barajı aşması önemlidir.
Bu sonuç 80’e yakın milletvekili çıkarılması ve AKP’nin de tek başına iktidar olacak milletvekili sayısını bulamaması anlamına geliyordu. Yani, AKP’nin ve politikalarının önce TBMM düzeyinde geriletilmesi sonra da bu durumun halka pozitif yansımasının yolunun açılmasıydı.
Nesnel değerlendirme tam da buna işaret ediyordu.
Ama, bunun dışında sıkıştırmalar oldu. HDP’ye oy vermek, sosyalist, devrimci ya da komünist olup olmamanın temel kriteriymiş gibi sorgulandı.
Yanlış olan buydu,
Çünkü, Türkiyeli sosyalistler arasındaki birbirinden farklı düşünceler oluşmasını kabul etmeyenler, seçim için farklı tercihler kullanılmasını yanlış yorumlayanlar, düzen içi gerilimin azaltılmasını ‘’mutlak kazanım’’ olarak değerlendirmişlerdir.
Yaratacağı görece kazanımları yok saymadan, AKP’nin geriletilmesinin önemini azaltmadan ‘’tek yol HDP’yi desteklemek’’ diye propaganda yapmanın, aslında sosyalist mücadele açısından bir gerçeklik olmadığı da bilinir.
O yüzden, önümüzdeki süreci (AKP'nin kurguladığı barış süreci değil) emeğe ve emekçiye daha fazla baskının kurulacağı, sermayenin daha acımasız saldırılarının yaşanacağı dönemi tüm çıplaklığıyla görmek gerekir.
Önemli olan, önceliklerin iyi tespit edilerek ülkeye ve yıllardır kapitalizmin acımasızlığına karşı mücadele edenlere nefes aldıracak alanlar yaratılmasıdır. Bunun yolu da, kesintisiz mücadeleden geçer.
Ne demiştik; ''BU DAHA BAŞLANGIÇ, MÜCADELEYE DEVAM''...
HAZİRAN'ın ateşini çoğaltmak görevi herkesi kapsıyor...