‘’Bizi esir ettiler / Bizi hapse attılar / Beni duvarların içinde / Seni duvarların dışında’’ diye sesleniyordu Bursa cezaevinden sevdiceğine Nâzım Hikmet, çünkü Hikmet ‘’Vatan hainliğine’’ devam ediyordu. Cumhuriyeti Sosyalizmle taçlandırmak ve emeğin egemen olduğu bir ülke kurmak istiyordu. Ağır bir suçtu bu. Bir insanın ömründen çalınan 12 yıla tekabül ediyordu.
Yıllar üşengeç bir çocuk gibi ayaklarını sürerek geçiyordu Bursa Cezaevinin avlusundan. Mevsimler ağır ağır değişiyordu. ‘’Birimiz dışında demir kapının / içinde birimiz / kim bilir / kaç kış daha geçireceğiz / üzülme benim için’’ diyerek yattı Nâzım Hikmet, yattı Bursa Kalesinde.
Tutukluluğunun yedinci yılı dolarken, özgürlük düşü yüreğini yakıp kavursa da bir satır pişmanlık koymuyordu mısralarına. ‘’Çürüyen diş, dökülen et / bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler. / Ve elbette ki, sevgilim, elbet, / dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, / dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla / bu güzelim memlekette hürriyet…’’
Gençliğinin en güzel yıllarını yatırırken koğuşta ki demir ranzaya ‘’Dizboyu karlı bir gece, / sofradan kaldırılıp, / polis otomobiline bindirilip, / bir trenle gönderilerek / bir odaya kapatılmakla başladı maceram. / Dokuzuncu yılı biteli üç gün oluyor.’’ dedi yattı Nâzım Hikmet. Yattı Bursa kalesinde.
‘’Bu dağlar kömürdendir / Geçen gün ömürdendir ‘’ diye fısıldıyordu bir halk türküsü Nâzım’ın kulağına. ‘’Ben içeri düştüğümden beri / güneşin etrafında on kere döndü dünya / Ona sorarsanız: / ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman.’’/ Bana sorarsanız: / ‘On senesi ömrümün...’’ dedi yattı Nâzım Hikmet, yattı Bursa kalesinde.
Onun için bir okul gibiydi cezaevi, Orhan Kemal’i yazar İbrahim Balaban’ı ressam, İsmail Başaran’ı şair yaptı. ‘’Memleketimden İnsan Manzaraları’’, ‘’Kuvâyi Milliye Destanı’’ kitaplarının tamamını, ölümünden sonra Mehmet Fuat tarafından yayımlanan ‘’Piraye’ye mektuplar’’ ve ‘’Yatar Bursa Kalesinde’’ kitaplarının bir kısmını yazdı.
Tutukluluğunun 12 yıla vardığı 1950 yılında, serbest bırakılması için ulusal ve uluslararası pek çok girişim oldu ama bunlar sonuçsuz kaldı. Hapiste geçen 12 yılın ardından hem bedeni hem de ruhu çok yıpranmıştı ve artık bu tutsaklık karşısında tahammülü kalmamıştı. 8 Nisan 1950’de bir direniş kararı alarak “Millete verdiğim açık dilekçeye canımı pul yerine kullanıyorum” diyerek Bursa Cezaevi’nde açlık grevine yattı. ‘’Hapisliğimin on ikinci yılındayım / üç aydan beri de / canlı cenaze halindeyim’’ dedi yattı Nâzım Hikmet. Yattı Bursa kalesinde.
İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı Nâzım Hikmet. 1950 yılında bir af yasasıyla serbest bırakılıp çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden askere çağrılması ve orada öldürüleceği yolunda duyumlar alması üzerine yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. 15 Ocak şairimizin 119. Doğum yıldönümüydü. Yıllar geçse dahi o hala yol gösterendir ve şair, zorluklara boyun eğen değil, direnendir. İyi ki doğdun Nâzım Hikmet.