Yaramaz, sevimli bir çocuk gibi şakayı sever Nisan...
Bir gülümser çiçeklere açtırır ağaçlarda,kırlarda.
Eros'la iş birliği yapar, gezerler baş başa.
Koynunda sakladıklarını, usulca kapıya koyar toprak ana.
Nisan bahardır.
Amma...
Sordular bilge adama:
-Bilmek mi daha iyidir, bilmemek mi?
Cevap verdi bilge adam;
-Bilmem!
İşte ben de bu haldeyim.
Bu memleketin ahvali hakkında...
Gerçi görünen köy kılavuz istemez.
İnsanlık ,toplum ciddi kan kaybediyor, ağır yaralı...
Kafasını her ne kadar gömse de kuma, açıkta kalıyor geride kalan.
Biz de düşünme ve hazırcılık problemi var milletçe.
Bundan kaybediyoruz biz.
Hep armut piş ağzıma düş tembelliğinde haleti- ruhiyetindeyiz.
Ama ağzımıza başka şey düştüğünün(!) farkında değiliz.
Sadece şikayet ediyoruz.
Memleketi imar edeceğiz diyerek, içine ettiler.
Hangi tarafından ele alsak, elimizde kalıyor.
'Sağlık özelleştirildi, herkes özel doktora gidiyor' diye bas bas bağırıyorlar.
Paran yoksa öl, kimsenin umurunda değil.
Devlet hastaneleri deseniz keza öyle.
Eğitime bir göz gezdirelim desek, rezalet.
Çocuklar tın tın kabak gibi, bomboş yetiştiriliyor.
Deneme yanılma tahtasına dönüştürüldü.
Olan yine memlekete oldu.
Çünkü, bu yetişen çocuklar , gelecek demek!
Ülkede işsizlik yüzdesini artık takip etmekte zorlanıyoruz.
Ki bize yansıyan, sadece buzdağının bir yanı.
Gerçi ihracat diye muhteşem bir kapı var değil mi ama!
Bahane üretmemek gerek.
Manevi değerlerimizi değerlendirmeye kalkmaya gerek var mı bilmem.
Git gide acımasız, duyarsız, çıkarcı, adam sendeci bireyler olduk çıktık.
Hani bir mesel vardır, adamın köyü yanıyormuş.
Herkes kaçarken, o oturmuş bekliyormuş.
Ne duruyorsun burada? Kaçsana diye uyarmışlar.
Adam gayet sakin;
Sigaramı yakacağım da, ateşin yaklaşmasını bekliyorum, demiş.
Cemreler düştü.
Ağaçlar çiçek açıyor.
Müjde !
Bahar geldi demek isterdim.
Amma velakin, yüreğim söyleyemiyor.
Neden diye sorarsanız...
İşte öyle..