Montaj ittifakı

Aktan Uslu

AKP tarafından “Türkiye Yüzyılı” tanımlanan içinde bulunduğumuz süreçte bu gibi vakaları yaşayacağımız, daha seçim sürecinden belliydi.

Seçim propagandası sürecinde, şubat ayı içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Her tür çirkefliği sergileyenleri biz de not ediyoruz” şeklindeki açıklamasına Ekrem İmamoğlu, “Yöneticiler kendilerini eleştirenleri tehdit için not almaya başlamışsa vatandaşlarla yolları ayırmış demektir” diye yanıt verdi.

Not vakasından ilk nasibini Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay Milletvekili seçilen Avukat Şerafettin Can Atalay aldı.

Soma faciası, Ermenek maden kazası, Adana öğrenci yurdu yangını, Çorlu tren kazası gibi Türkiye'deki birçok toplumsal dava ile gazeteci ve yazarların düşünce özgürlüğü davalarında avukatlık yapan Atalay; Gezi Parkı'na AVM yapılması girişimine karşı kurulan Taksim Dayanışması'nın avukatlığını da yürüttü. Gezi Davası'nda yargılandı; “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla 2022'de 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Milletvekili adayı olmasına engel konulmadı. Seçildikten sonra daha önceki emsallerinde olduğu gibi cezaevinden çıkması gerekirdi. Mazbatası verilmesine karşın hala Silivri Cezaevi’nde tutuklu.

“Türkiye Yüzyılı”nın ikinci adaletsiz vakasını ise Kurban Bayramı’na bir gün kala Tele 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın tutuklanması ile yaşadık.

Yanardağ, program ve söylemlerini zaman zaman takip ettiğim bir aydın, düşünür. Herhangi bir tanışıklığımız yok ancak sosyalist, antiemperyalist ve her tür teröre karşı duran bir şahsiyet olarak bilirim.

PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’a yönelik sarf ettiği sözlerden ötürü suçu ve suçluyu övmek suçlamasıyla önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı.

Suçlamaya konu olan programı izlemedim. Ancak o program içindeki açıklamalarının cımbızlanarak, kimi cümlelerin birbirine eklenerek servis edildiğini biliyorum.

Programın aslına dair bilgim ise AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun Öcalan’a dair açıklamalarını ele almasıdır. Üzerine basarak ifade etmek isterim ki Ensarioğlu’nun da, Yanardağ’ın söylemlerinde de terör örgütü PKK’yı da, lideri Öcalan’ı da öven herhangi bir ifadeye rastlamadım. Yani, “Yanardağ tutuklanıyorsa Ensarioğlu’nun da dokunulmazlığı kaldırıp tutuklanmalı” diye bir tezim yok ve olmayacakta. Ancak kimi çevrelerce Yanardağ’a alabildiğine yüklenirken Ensarioğlu’nun söylemlerinin görmezden gelinmesi dikkat çekici ve asıl niyeti ortaya çıkartan bir detay, ayrı mesele.

Yanardağ’ın tutuklanması sonrası Cumhur İttifakı’nın büyük ortağının lideri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vakaya dair bir söylemine denk geldim. Yanardağ’ı savunduğu gerekçesiyle CHP’yi ve liderini hedefe almıştı.

Cumhur İttifakı’nın küçük ortağının lideri, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Kurban Bayramı sürecinde vakanın kendisine sorulması üzerine, “İhanetin serbestisesi olmaz. Bizim gündemimizde yok” şeklinde bir yanıt verdi.

Cumhur İttifakı ana paydaşlarının bu tür söylem ve çıkışlarının kendi tabanlarındaki karşılığı ise klasik şekilde gerek Yanardağ’ı gerekse Yanardağ’ı savunanları vatan hainliği, ihanetle suçlamaya kadar vardı. Yanardağ hakkında henüz mahkeme tarafından verilmiş bir hüküm yokken toplumun bazı kesimlerine böylesine hedef gösterilmesi, durumdan vazife çıkartacak birilerini de harekete geçirebilir. Ancak gerek Erdoğan gerekse Bahçeli’nin söylemlerinin nelere yol açabileceğine dair herhangi bir tasaları, gamları yok.

En basit tabiriyle şunu söylemek mümkün. 28 Şubat sürecinin bence çakma mağduru Erdogan’ı okuduğu şiirden ötürü tutuklayan zihniyet ile günümüzde gerek Yanardağ’ı tutuklayan, gerekse Atalay’a milletvekilliği hakkını tanımayan zihniyet arasında en küçük bir fark olmadığı kanaatindeyim.

Erdoğan’ın seçim sürecindeki tehdidinden ve ajandasının notlarından ilk nasibi Atalay, ikincisini Yanardağ aldı. Notların yer aldığı o ajandadan, adeta bir montaj ittifakı da çıktı.

Zaten öngörülüyordu ancak toplumsal muhalefete baskının dozajı, “Türkiye Yüzyılı”nda daha da artacak gibi.

Zaman zaman iktidarın bu tür hamleleri bilinçli şekilde, muhalefetin başka şeylerle ve Türkiye gerçekleriyle ilgilenmeyip enerjisini tüketmesi için kasti olarak yaptığını da düşünüyorum.

Üzerinde durulması gereken detaylardan biri bu ağır baskıya karşı ne tür bir direnç gösterileceği ve mücadele edileceği olmalıdır…