Modaritenin temel unsurlarından olan en önemli göstergelerden biri de kişisel görünümdür. Yani çağın modasına uygun giyinme, yeme içme, konuşma ve yazma çizme, düşünmedir. Sevgili dostlar ben moda diyorum sizler yenilik diyebilirsiniz. Yenilikler moda bunun gibi ilerlemeler halktan değil genelde burjuva sınıfından ya da aristokrasiden çıkar. Halktan okuma yazma ve düşünme olanağı bulan insanlar da olur bunlar da modaya uygun giyinir veya düşünürler. Moda da diğer işlerde olduğu gibi insanlar arasında müthiş bir rekabet ortamı yaratır. Kimi burjuvalar birbirlerine üstünlüklerini kanıtlamak için akla hayale gelmez harcamalar yapar özel hizmetkârlar tutar, yatlar, katlar, lüks arabalar satın alırlar, dış ülkelerden pahalı kumaşlar, halılar, tarihi eşyalar getirirler, sanat eserleri satın alırlar vs vs. Bu rekabet yüzünden iflas edenler de olur. Tüketim ve bilime önem vermeyen toplumlar böyledir. Bu anlamda Türkiye’de bir tüketim toplumudur. Ülkemizde halktan insanlar modayı bir tür giyim ve kuşam anlamında düşünürler. Moda en çok giyim ve kuşamda kendisini gösterse de genel anlamda çok daha geniş olan yönelimleri var. Mesela sanat, edebiyat ve bilim de moda çok daha yaygın ve belirgindir. Gençlerin pantolonlarının kimi yerlerini makasla kesmesi, güzelim saçlarını Amerikan modasıdır diye farklı biçimlere sokmaları, vücutlarını dövmelerle donatmaları moda değil ama ne yazık ki onlar bunun moda olduğunu düşünüyorlar. Sözünü ettiğim gibi moda sanatta, edebiyatta kendini gösterir. Mesela 17.yy edebiyatı sanatıyla 20.yy edebiyatı ve sanatı arasında büyük farklılıklar vardır. Moda burada bir çağı ve bir geleneği diğer çağlardan ve geleneklerden ayırır. Giyim kuşam elbette ki sanattan ayrı değildir sevgili okurlar. Şimdi bu anlamda geçmiş yüzyılların geleneksel edebiyatını, sanatını allak bullak eden bir moda yaratıcısından söz edeceğim ünlü Fransız şair Baudelaire ‘den söz edeceğim. Geçmiş çağların yazarlarının sözünü etmediği bir kesimden söz eder toplumun dışına atılmış ötekileştirilmiş, dilenciler, bozguncular, fahişeler, hokkabazlar ve kumarbazlar gibi marjinal kesimleri öne çıkarır edebiyat ve sanata katar. Bu anlamda bu kesimleri anlattığı en önemli eseri kötülük çiçekleridir. Bu eseriyle 20.yy a kadar edebiyatta, sanatta sözü edilen burjuvaların ve aristokratların geleneklerini darmadağın eder. Eserinin bir yerinde çok doğru olarak “Yarın esecek rüzgara hiç kimse engel olamaz” der şair. Ayrıca mitsel ve tarihsel olarak da 20.yy a bir soluk getirmiştir. Evsizlerin kimsesizlerin, bodrum katlarında ve çatı katlarında yaşamaya çalışanların, hastaların haklarını savunur ve bu insanların hayat öykülerini anlatır. Türkiye’de bilinen en önemli modacılardan biri Cemil İpekçi’dir. Birkaç kez televizyonlarda izleme olanağı bulmuşumdur. Özgüvenli, zeki, özgürlükçü müthiş bir adam. Böylesine sıradan olmayan işleri ortaya çıkarmak, toplumla paylaşmak ve toplum tarafından önemsenmek her kişinin yapacağı bir iş değildir. İpekçi’nin bu dâhice tasarımlarını beğenen, giyinen milyonlarca insan var. Bu konuyu tartıştığım kimi insanlar bırak be kardeşim o da adam mıdır, ondan çoban bile olmaz gibi laflar ettiler. Bu insanların hiçbiri bu adamı tanımazlar belki onlar da benim gibi televizyonda görmüşler beğenmemişler yaptığı işleri, anlayamamışlar her şeye önyargılı bakan insanlar. Türkiye’de moda dendiği zaman Cemil ipekçi gelir aklımıza. Türk halkına bence büyük hizmetleri olmuş bir adamdır. Konuya sanatsal ve bilimsel anlamda bakmadığımız için bu tür önyargılı davranabiliyoruz evet. Sanatı aklımız ve duygularımızla yorumlarız. Kimi sanatçılar yazarak kalemleriyle, kimileri fırçalarıyla kimileri de notalarla icra ederler. İnsanlığın bu bilgi ve becerisini bizler de gelecek kuşaklara yazarak aktarmaya çalışırız. Ben yazacağım konuyu önce sokakta insanlarla konuşup, tartışırım bu anlamda konuştuğum kimi insanlar “Yahu boşver senin işin mi tükendi moda da neymiş bizim modaya bakacak halimiz mi var biz çocukların giymedikleri ya da alıp beğenmedikleriyle idare ediyoruz” 70 yaşında adam gerçekten görmeye değerdi 20 yaşındaki oğlunun burnu uzun ayakkabılarını giymiş, ayakkabıların ucu adamdan önce gidiyordu, bir başkası o da oğlunun daracık pantolonunu giymişti.