Yorumun ana konusuna geçmeden önce şu tespitimi aktarmalıyım.
Ülkemiz, 2002 yılından itibaren iktidardaki AKP kurumsalında “Siyasal İslamcı vahşi kapitalist” bir sistem tarafından yönetilmektedir. Sistem son dönemlerdeki varlığını açılımı Milliyetçi Hareket Partisi olan MHP ortaklığında; hatta yetmediği için MHP’den farklı “milliyetçi” çizgideki Büyük Birlik Partisi, Milli Görüş’ün sonradan doğanı Yeniden Refah Partisi ve terör örgütü Hizbullah ile ilişkili Hüda-Par desteği ile sürdürmektedir.
Bu sistemin temeli 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile atılmıştır. Sistem, 12 Eylül 2010’da dönemin hocaefendisi, günümüz FETÖ’sü Fethullah Gülen Cemaati’nin desteğiyle daha da sertleşmiştir. 2010 referandumundaki ABD menşeli o destek 15 Temmuz darbe girişimine de zemin oluşturmuştur, neyse ayrı mevzuu.
Sistemin bugünkü halinin uygulayıcılarının gerek 12 Eylül darbesi, gerekse 28 Şubat postmodern darbesi uygulayıcılarından uygulama aşamasında zerre farkı yoktur. Milletvekili Can Atalay, gazeteciler Merdan Yanardağ ve Barış Pehlivan’ın ve emsallerinin “tutukluluk” adı altındaki esirlikleri somut örneklerinden sadece bir ikisidir.
Siyasal İslamcı vahşi kapitalizm diye yazınca kimi samimi dindarlar tarafından alınganlık gösterilmektedir ancak sistemin adı budur. Yapacak bi’şi yok. Bir örnekle açmak gerekirse;
14-28 Mayıs seçimleri sürecinde, “Bu kardeşiniz iktidarda olduğu” sürece faizin artmayacağını taahhüt edip Nas sürecini örnek göstermek İslam’ın siyaset ve siyasi varlık için sömür sömür sömürülmesidir. Faizin bugünkü konumu ise vahşi kapitalizmin ta kendisidir.
Yorumun ana mevzuuna doğru yavaş yavaş gelince..
Ocak ayının ilk günlerinde yaşadığım vaka sonrası eski aktifliğimden hayli uzak şekilde, pasif şekilde, sözüm ona gazetecilik yapmaktayım. Yaş itibariyle eski konuma dönmem mümkünsüz, aylak vakitlerim artmış durumda.
Onlardan birinde, yaklaşık bir hafta 10 gün önce spor gazetesi Fanatik’in manşetinde ve devamında iç sayfada, toplamda iki sayfada Demirören Grubu iştiraki misli.com’un Kadın Voleybol A Milli Takımı’na ve lige finansal destekçi olduğuna dair haberi gördüm.
Ben kendilerine “Filenin Sultanları” türü pozitifmiş gibi gözüken ancak cinsiyetçi tanımlamaya karşıyım. “Filenin Efeleri” tanımlamasına da elbette karşıyım. Ancak mevzuu bu da değil ya da Ebrar Karakurt’un şahsının tercihi olan özel hayatıyla falan da hiç oralı değilim. Ancak tezatlık şudur. LGBT+İ birey olmak, suç veya ahlaksızlık değil bir tercihtir. Kişilerin tercihine sözüm ona İslam’ı, ahlaksızlık olmasa da ahlak’ı falan öne sürerek saldıranlar kendi içlerinde bile o kadar tezattır ki yine somut örnekle, Bülent Ersoy’un bizzat reisleri tarafından kabulünü içlerine sindirmektedir. Yani yanlış anlama olmasın. Bülent Ersoy’un tercihine de en az diğer LGBT+İ’nin her bireyine olduğu kadar saygılıyım ancak bu kişiye endeksli tezatlıkta önemli bir detaydır kanaatindeyim.
Ancak, “Milliyetçi İslam” ülkesiyiz ya. Şunu anlayamıyorum.
Milli Piyangosu’ndan Spor Toto’suna, “talih oyunları” diye tanımlanan bütün oyunlar, düpedüz kumardır. Birbirini aslında tanımayan çok sayıda yurdum insanı o kumar masasına bir meblağ koymakta, içlerinden biri yüksek miktarda meblağı götürmekte, sözüm ona kazanmaktadır. Ancak asıl kazanan hep masadır ve o meblağı götürenlerin piyango sonrası mahvolan hayatları çok defa gazetelere de haber konusu olmuştur.
“Talih oyunları” da ülkemizde vahşi kapitalizm gereği kısmen veya tamamen özelleşmiş, Demirören Grubu da payına düşeni almıştır. “Talih oyunu” denilen kumarın masa olarak daimi ve tek kazananıdır.
İşte o kumarbaz şimdi üstelik “Milliyetçi İslam” ülkesi olan bizde üstelik Milli takıma finansör olmuştur..
Daha fazla uzatıp soluğu Savcılık’ta almak istemiyorum ama sizin Milliyetçiliği’nize de, İslam anlayışınızı da…
Siz ondan ötürü AKP’li belediyeleriniz başta olmak üzere emperyalizmin alkışçısı Halil Konakçı ve emsallerine sığınıp durun ama “Milliyetçi İslam” ülkesinin yönetenleri olarak Milli takıma kumarbazdan finansçı edindiniz ya..
Yüzünüz varsa, birazcık ahlak anlayışınız kaldıysa, ar damarınız hala duruyorsa az biraz utanın.