Gecenin son dakika geçen haberlerinde kandilli rasathanesinden alınan bilgiye göre Marmara bölgesinde Gölcük merkezli bir depremin gerçekleştiği ve ilk belirlemelere göre 50 kişinin öldüğü söyleniyordu. Sonra spiker 100 dedi. 200 dedi. 300 dedi. Spiker sustu. Yayın akışı durdu. Artık deprem bölgesine ulaşılamıyor, hiçbir yetkiliden bilgi alınamıyordu.
17 Ağustos 1999 gecesi gerçekleşen depremin hemen ardından devriye gezip kamera kaydı yapan polis otosundan polis merkezine ‘’ Kocaeli büyük hasar var. Yardım lazım, yardım!’’ çağrısı iletildi. Telsizin karşı tarafında sakin bir ses, sıradan bir olaya cevap verircesine ‘’Anlaşıldı. Tamam’’ dedi. Fakat felaketin büyüklüğü gece aydınlanıp sabah olunca, yardım çığlıkları ayyuka çıkınca fark edildi.
Pazartesini Salıya bağlayan gece saat 03.02’de 7,5 büyüklüğün de gerçekleşen deprem 45 saniye sürdü. Deprem de resmi raporlara göre, 17.480 kişi öldü, 23.781 kişi yaralandı, 505 kişi sakat kaldı. 285 bin konut, 42 bin işyeri hasar gördü. Resmi olmayan verilere göreyse kayıplar çok daha fazlaydı. Yaklaşık 50 bin ölü, ağır ya da hafif olmak üzere 100 bin’e yakın yaralı vardı. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600 bin kişi evsiz kalmıştı.
Can kayıplarının önemli bir bölümü binaların yıkılması ya da ağır hasar almasının sonucuydu. Ancak bölge halkı, can kaybının çok daha yüksek olduğunu öne sürüyor, resmi olmayan kaynaklar, can kaybının 50 bin civarında olduğunu iddia ediyordu. İzmit Körfezi'nin güneyinde bulunan Gölcük, Değirmendere ve Karamürsel gibi bazı yerlerde sahile yakın kısımların depremle birlikte deniz sularının altında kalması can kaybı ve hasar tespitini zorlaştıran en önemli unsur olarak gösteriliyor.
Marmara depreminin 13. Yılında "Gerçek rakam 100 bin ölü" manşetiyle çıkan Yurt gazetesi önemli bir iddiayı ortaya atmıştı. Marmara depremi sonrası kamuoyuyla paylaşılan rakamın gerçeği yansıtmadığını bildiren gazete gerçek ölü sayısının 100 bin olduğunu yazmıştı. Yurt gazetesi dönemin hükümeti tarafından OHAL ilan edilmemesi için gerçek rakamın gizlendiğini bildirerek iddiasını o dönem belediye başkanlığı yapan ve hala görevde olan bir belediye başkanının açıklamalarına dayandırdı.
Deprem sonrası Devletin afetlere karşı ne kadar hazırlıksız olduğu da anlaşılmıştı. Hükümet ve Doğal afet kuruluşları panik içinde ne yapacaklarını düşünürken en yalın haliyle insan dayanışması ön plana çıktı. İnsanlar kendi çabalarıyla enkazlara müdahale ediyor, enkaz altından yaralı çıkanlar hastaneye gitmeyip göçük altında kalanları kurtarmaya çalışıyordu. Askerler elleriyle üst üstte yığılmış betonları kaldırıyor, yıllarca ölüm korkusuyla kazma sallayan maden işçileri Kocaeli ye gelip yaşamı geri getirmeye çalışıyordu.
Devletin tüm olanaklarından faydalanan Türk Kızılay’ında çadır rezaleti yaşanıp, kurum adam kayırma haberleriyle çalkalanırken ve dönemin MHP’li sağlık bakanı Osman Durmuş’un en büyük derdi Ermenistan ve Yunanistan’dan gelen insani yardımların kabul edilmemesi olmuşken, Türkiye’nin her yerinden bölgeye ihtiyaç duyulan malzemeler gönderiliyor, 52 ülkeden uluslararası kurtarma ekipleri dayanışmaya koşuyordu.