Yazar Ahmet Haşim kendini çok çirkin ve budala bulurmuş bu yüzden de aynalara bakmazmış. Bu tür saplantıları olan insanların evlerinde genelde ayna olmaz, bu tür hastalıklar sıkıntısı büyük olan hastalıklardır. Adam bu yüzden birkaç kez intihar etmeyi bile düşünmüş. Bu anlamda dostlarımız ve ilişki içinde olduğumuz insanlar çok önemlidir. Haşim’in dostları Arap olduğu için Araplığıyla da alay edermişler. Başlı başına bu alay ediş insanı büyük psikolojik rahatsızlıklara sürükler. Ne kadar ayıp ne kadar insanlık dışı. Hem de bu tür insanlar okumuş yazmış kesimden. Onlar böyle yaparsalar okumamış cahil insanlar neler yapmaz ki? Hiçbir insanın başka birinin diliyle, diniyle, etnik kökeniyle, rengiyle ve cinsiyetiyle alay etme hakkı yoktur. Bu anlamda gerçekten toplumumuz aydınlatılmalı. Ahmet Haşim paranoya olmuş sanırım, su uyur, yılan uyur, düşman uyur ama paranoya uyumaz. Ona teslim oldunuz mu bir daha da yakanızı bırakmaz devamlı ürer ve çoğalır. Ondan kaçarak, gizlenerek de kurtulamayız. En iyi iş onun varlığını kabul etmek ve birlikte yaşamanın yollarını aramaktır. Bunu da başaramazsak kesinlikle bir psikiyatriden veya psikologdan yardım almalıyız. Bu tür ket vurmak, yokmuş gibi davranmak yani bastırmak asla bir çözüm değildir. Ben de dâhil olmak üzere maça gidenlerin tezahürat yapmalarını zaman zaman eleştiririm. Bu tür yazılar okuduktan sonra yanlış yaptığımı anladım. Bu insanlar orada yasaklanmış duygularını, heyecanlarını boşaltıyorlar bu da bütün insanlara iyi gelir. Kayınvalidesini kaybetmiş bir gelinin onun cenazesinde vurunup, dövünüp ağlamasını nasıl bulursunuz desem nasıl bulursunuz ne dersiniz çoğu insan üzüntüsünden diyecektir ama asla böyle değil bu suçluluk duygusundandır. Günümüzün en büyük çelişkilerinden biri de budur. Şimdi hastanede yattığım dönemde tanıdığım X isminde çok efendi, zeki, kibar bir insanı anlatmaya çalışacağım. İcra memuruydu, bir gün birilerinin kendisini takip ettiği sanrısına kaptırır ve adamın hayatı alt üst olur. İcra için gittiği yoksul insanların yalvarış yakarışları aylarca uykusuna girer ve sonunda adam çıldıracak duruma gelir. Geceleri birden uyanır, ağlar olmuş. Yapmayın etmeyin bu benim suçum değil ki diye yalvarıyormuş o insanlara. Bu anlamda aşık daiminin bir şiiri beni çok etkilemiştir. İnsanı bu kadar mükemmel anlatan başka bir şiir olamaz gibi geliyor bana
“Kainatın aynasıyım
Mademki ben bir insanım
Hakkım varlık deryasıyım
Mademki ben bir insanım
İnsan hak da hak insanda arıyorsan
Bak insanda”
Bir şiir bu kadar mükemmel olur. Çoğumuz yeterli derecede eğitim alamadık, komşularımıza bizden farklı düşünenlere ve farklı davranışları olanları kabul edemedik, onlara önyargılı davrandık.
Daimi ne kadar güzel söylemiş bu çağda toplum olarak özellikle de siyasetçilerimiz modası geçmiş şeylerle uğraşıyorlar, toplumu da buna alet ediyorlar aslında. Türk halkı sosyalist bir yapıya sahiptir. Halkın büyük çoğunluğu elindekini komşularıyla, yoksullarla bölüşür paylaşır. Sevgili okurlar şimdi sizlere psikolojik ağırlığı olan çok farklı bir konudan söz edeceğim. Geçmişte çokça yaşanmış günümüzde de halen zaman zaman yaşanan bir konudur bu. Gerçek hayatımızdan alınmıştır. Okuduktan sonra bu kadarı da olmaz diyeceksiniz. Gerçek hayattan alınan bu tür öyküleri kimileri film kimileri tiyatro ve kimileri de şarkı türkü yapar ben de yazıyorum. Lüzumsuz bir adam diyebileceğiniz bir adamdır öyküde ismi geçen adam. Bir de kadın kahraman var ama biz tanımıyoruz. Derin konular dediğimiz bu tür konulardır. Bugün her şeye zam gelmesi, paramızın değerinin düşmesi, işsizlik ve yoksulluk gibi konulara ses çıkaramamızın nedenini de bu öyküde bulabilirsiniz. Evlendiği kadının yüzünü ilk gecelerine kadar görememiş, o gece de kadın yine göstermemiş sabah görürsün demiş. Sabah gördüğü zaman adam büyük bir hayal kırıklığına uğramış. Eskiden böyle hileli evlilikler olurdu, gerçi yine de oluyor ya. Evde üç beş kız kardeşten içlerinde bir tanesi çirkin ya da yaşı geçkin olur evlenemez, aileler o kızlardan en küçüğünü ve en güzelini gösterirler gelin olarak ata o çirkin olan kızı bindirirler. Adam sabah eşinin yüzünü görünce büyük bir bunalıma girer ve büyük bir yüz felci geçirir. Bu öyküyü yaşlı bir adam anlatmıştı. Sözü edilen kimse bu adamın yakın bir akrabasıymış. Bu tür durumlar insanlara katlanamayacakları acılar yaşatır.
Yaşadığımız hiçbir kötülük aşağılanma, hor görülme ruhumuzdan asla silinmiyor. Zayıf bir zamanımızı bulduğu zamanda bilincimizin üstüne çıkıyorlar. Bu öyküyü dinledikten sonra Atilla İlhan’ın bir şiiri geldi aklıma şair şöyle der : “O meşhur beste çalar Müjgan’la ben ağlarız.”