Şahsen ben çok merak etmişimdir, bir insanı deli divana edebilen bir kadın nasıl bir kadındır? Onların hayatlarını sanırım bütün dünya merak etmiştir, Leyla'yla Mecnun'u bu merakımla anlatmaya çalışacağım. Bu olayı merak edenlerden biri de zamanın arap hükümdarlarından biri olan İbni Ervan'dır. Bir aşıktan dinlediği bu hikaye onu çok rahatsız etmiş olacak ki adamlarından Mecnun'u bulup getirmelerini ister, getirirler ilk gördüğünde onu dilenci sanır. Saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı yırtılmış, perişan olmuş bir adamdır. Çok sinirlenir kızarak insanlık onurunu ayaklar altına alır. Utanmıyor musun bir kadın için değer mi bu hallere düşmeye? Mecnun, sen Leyla'yı tanımıyorsun deyince daha çok kızar, adamlarına gidin o Leyla'yı da getirin emrini verir. Leyla apar topar bulunur, getirilir, Leyla'yı görünce hiç düşünmeden Mecnun'a seni deli divana eden Leyla bu mu? daha da kabalaşarak benim sarayımdaki en çirkin kadın bundan daha güzeldir der. Kral işte ne anlar aşktan sevdadan, onun anladığı bir şey vardır o da emretmektir. Bu işte kaba adamların işidir, herkes kendine yakışanı yapar. Mecnun bu işin çok uzayacağını anlar, krala sen benim gözümle bakmıyorsun ki Leyla'ya der. Onlar erer muratlarına biz çıkalım tavan arasına, aşk insana büyük acılar verir ama asla öldürmez. Dünyanın en hüzünlü en kutsal duygusudur. Bu yüzden Leyla'yla Mecnun sonsuzluğa kadar gönlümüzde yaşayacaklar. Diyorum ki Leyla'yı nasıl sevdiysek eşlerimizi analarımızı kızlarımızı öyle sevelim. Bu öyküyü bunun için anlatıyorum. Peygamberimiz Hz. Muhhanmet kızı Fatma'yı ayakta karşılarmış, hep bu durum bize kadınlara nasıl davranıp davranmayacağımızı anlatmıyor mu? Bu güzel davranışa rağmen bu ülkede her yıl beş yüz kadın öldüdürülüyor, bu durum utunç verici değil mi?
Herkese sormak isterim, özellikle de erkeklere sormak istiyorum, hamile bir kadın gördüğünüzde ilk önce aklınıza ne gelir? Benim aklıma annem gelir, benden sonra doğurduğu çoçuklardaki çektiği acılar ve ağrılar gelir... Sanırım bekar kızların akıllarına hamile olacakları zamanki durum gelir, aşk ve sevda üzerine konuşunca aklımıza ister istemez Shaksepeare'in Romeo ve Julyet isimli o güzel öyküsü gelir. Aşka bakın; sevgilisi Julyet'in zehirlendiğini gören Romeo dudaklarını emerek kendini öldürmek ister çünkü onsuz yaşamanın hiçbir değeri yoktur. Daha önce de Romeo'nun öldüğünü gören Julyet sevgilisinin kılıcıyla kendini öldürmeye çalışır bu da aşkın ömrü üç yıldır diyenlere kapak olsun. Bu sözü en çok Türkan Şoray söyler, o çağlarda aşkın anlamı böyleydi. Ben kadınları biraz Yılmaz Güney'in filmlerinden tanıdım. Güney'in bütün filmlerindeki kadınlar Yılmaz Güney zora düştüğü zaman yanı başındadırlar, sözünü tutmadıkları zaman Güney'i döverler, sevgiye ihtiyacı olduğu zaman da severler. O koca dev adam o kadınların yanında cüceleşir. Yılmaz Güney böyle istediği içindir. Böyle yaparak anadoldolu kadınını yüceltir, anadolu demek dolu dolu demektir, anadolu kadınlarının hepsinin elleri hünerli ve uğurludur, dokundukları her kötülüğü iyiliğe dönüştürler. Şimdi Yunanistanlı bir kızın katina'nın öyküsüyle bitirelim. Yunanistan'ın bir semtine bobba atılır, insanlar kaçarlar, yanlız dokuz yaşındaki Katina kalır. İnsanlar geri döndükleri zaman her yanı kan içinde onu bulurlar. Yıllar sonra bu Katina ismini vermeyeceğim bir ülkenin genel evindeki bütün kadınların serbest olmalarını sağlar. Bu öykü uzun bir öyküdür, bu öyküyle kadın dayanışmasını anlatmaya çalıştım...