Nedendir bilmem büyüyüp okuduğum zaman ne olacağımı kimse sormamıştır,kimse beni her hangi bir mesleğe uygun bulmamıştır.Sormuş olsaydılar o zaman ne cevap verirdim bilmiyorum.Böyle bir soru sormalarının neden yoksul bir aile oluşumuzdan gerek olsa olsa bundan köyde koyun çobanı,kente gitse olsa olsa inşaat işçisi yada mahalle bekçisi diye düşünmüştür insanlar.Zaten de okuyamadım insanların düşündüğü gibi köyde çoban kentte de fabrika işçisi oldum.Altmış yıllık ömrüm böyle deli dumrul misali akıp gitti.Acı,yoksulluk,yokluk,mutsuzluk içinde geçen bir ömür bir Afrikalıdan yada Kızılderili’den söz etmiyorum.Ben Türkiyeliyim bu ülkede geldi başıma bütün bunlar.
Anlatılarımla demek istiyorum ki benim fikirlerim bu koşullarda oluştu.Koç gibi Sabancı gibi falan filan gibi bu yüzden düşünmüyorum beni kahreden bu ülkede benim yaşadığım koşullarda yaşayan yarı aç yarı tok dolaşan ama Koç gibi Sabancı gibi onlar gibi düşünen milyonlar bu ülkeye bundan dolayı demokrasi gelmiyor…Cahillik ve yoksulluk insanı insanlıktan çıkarır,televizyonda hani bir reklam var ya…
“Açken sen,sen değilsin” deniyor onda. Araştırmacılar ülkemizin bir köyünde bir köylüye “kaput kullanıyor musunuz ?” diye sormuşlar,adam düşünmüş “bir süre askerlikte kullandım.” Demiş,eğitim neresinde hani bilinç,hani kültür,edebiyat,sanat dünyanın bu zamanında kaputun bir doğum kontrol aracı olduğunu Türkiye’nin köylüleri bilmiyor insanımız bedeninde olup biteni bilmiyor nerden olacak çoğumuz kendimizi merak etmiyor bir defa olsun biz kimiz? bu dünyada varlığımızın nedeni nedir ? düşünmüyoruz ki ben kendime olan güvenimi daha ilkokul sıralarında yitirdim bu güvensizlikten dolayı kendime bir hedef koyamadım mutlu anılar dinlemeye başkalarına anlatmaya bayılırız ballandıra ballandıra anlatırız dinleyenler can kulağıyla dinlerler oysa hayat anlattığımız ve dinlediğimiz mutlu anılar hikayeler gibi değildir hayat zordur çetindir bu zorlukları göze almayanlar yaşayamazlar yıkılır perişan olurlar günlük hayatımızda bu acıları yoksunlukları görebiliriz sevilmek istiyoruz ama hiçbir şeyimizi biriyle paylaşamıyoruz hep bana hep bana düşünüyoruz…
Türkiye’nin gelişip düşünmesi zenginleşmesi ne batının emperyalistlerinin ne doğunun otokratik yapısının içinde ne orta doğunun bataklığında kendi iç dinamikliğinde kendi topraklarının öz bereketinde üzerinde yaşadığımız bu topraklar bizim sadece bağımız bahçemiz değil fikirlerimizin de yeşerip olgunlaştığı yerdir kirazın derisinin altında kiraz narın içinde nar benim yüreğimde boylu boyunca memleketim var
Sevgili okurlar, dünyada ve ülkemizde yaşananları anlayıp yorumlamamız için gazete,kitap,dergi okumamız lazım yoksa anlayamayız.Tek pencereden bakarız,camları kırılmış çerçeveleri çürümüş bir pencereden…Her şey okuyarak öğreniliyor halk olarak öğrenmemiz gereken o kadar çok şey var ki ölmeden,öldürmeden yaşamayı öğreneceğiz…Paylaşmayı,dayanışmayı,sevmeyi,sağlıklı yaşamayı,nezaketi,zarafeti,medeni insanlar gibi konuşmayı,oturup kalkmayı,trafiğe uymayı,büyüklere saygı göstermeyi öğreneceğiz.Bunları öğrenmeye mecburuz…Bu ülkede yaşayan her kez tarihini coğrafyasını sosyal düzenini,idare yapısını bilmek zorundadır yoksa ortada kalır yaşayamaz.Bilimi,sanatı,edebiyatı,orada burada aramayın bunlar bu ülkenin topraklarında saklı.İnsanlığa,uygarlığa ait her şey bu topraklarda.Sakın kimse beni narsist,egoist yada bir ırkçı gibi düşünmesin..Bende mükemmel biri değilim beni okumak değiştirdi. Dostoyevski’yi Tolstoy, Homeros’u, İbn-i Sina’yı okumadan önce cahil biriydim.Uzun bir süre önce kim ne dediyse onu gerçek olarak kabul ettim,onun peşine düştüm,ezbere konuştum ama artık kura çözüldü,kura benim içimden geçiyor.Ardahan’da ki Kura nehrinden bahsediyorum. Dostoyevski için Rusya ne ise benim içinde Türkiye o dur,Almanlar için Ren,Fransızlar için Sen, Hindistanlılar için Gan ne ise benim içinde Kura o dur.Kura çözüldü…