Sermayenin çelişkileri her türlü manevraya rağmen giderilemezken, doğal sonuç olarak ortaya çıkan ekonomik krizin faturası yine işçilere, işten yeni çıkartılanlara ve de işsizlere kesilmeye devam ediliyor.
Buna bir de iş cinayetlerini eklerseniz, çalışma hayatında içinden çıkılamayan kaosun boyutlarını tahmin etmekte zorlanmazsınız.
Ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte konkordato ilanları birbirini izlerken, birçok şirket işçi çıkarmaya başlarken, işten çıkarmaların yanı sıra tazminat, sosyal haklar ve diğer özlük hakların gasp edilmesi de artıyor.
Gelişmeler, işçilere kriz koşullarında yaşamayı öğrenmeyi dayatıyor. Bunu, gerçekten ürkütücü boyutlara ulaşan rakamlara bakınca net olarak görüyoruz.
Sadece iki ayda 3 bine yakın konkordato başvurusu yapılırken, en az 9 bin 727 işçinin ise işten çıkarıldığı biliniyor. Bu işten çıkartmalar metal, petrokimya, inşaat, deri-tekstil-hazır giyim, madencilik, gıda sanayi, genel işler, gemi yapımı, konaklama ve eğlence, enerji-taşımacılık, güvenlik basın-yayın-gazetecilik işkollarında yoğunlukla yaşandı, yaşanıyor.
Biraz ayrıntılandıralım…
Metal işkolunda özellikle Bursa, Kocaeli, Eskişehir, Manisa, Adana ve İstanbul’daki çok sayıda işletmeden binlerce işçi çıkartıldı.
Petrokimya işkolunda ise yoğunluklu olarak Tekirdağ, İzmir ve Manisa’daki işyerleri işçi çıkartmayı tercih etti.
İnşaat işkolunda ise daha özel bir durum var gibi. Türkiye’nin gurur abidesi diye sunulan İstanbul Havalimanı’ndan işçi çıkarımları gündemi günlerce meşgul etti. Bu alandaki kriz halen çözülebilmiş değil.
İzmir’de konkordato ilan eden bir inşaat firması 900 işçiyi tazminatsız işten atıyor ama bu durum ülkem gündeminde yer bulamıyor.
Keza Bayburt’ta ‘ödenek yok’ denilerek 3 ay maaş alamayan 750 işçiyi tazminatsız işten atılıyor.
Ankara’daki Şehir Hastanesi inşaatında çalışan 130 işçi, 3 aylık maaşlarını ödemeyen taşeron patron tarafından polis desteğiyle şantiyeden çıkarılıyor.
Manisa’daki bir çimento fabrikasında, taşeron firmalardan biri 80 inşaat işçisini maaşları ödenmeden işten çıkartıyor.
Amasra’da, bir holdingin maden ocaklarında çalışan 209 işçinin iş akdi, ekonomik kriz gerekçesiyle feshediliyor.
Gaziantep’teki çok sayıda işletme, ekonomik kriz bahanesiyle toplam bin 830 işçiyi kapının önüne koyuyor.
Çerkezköy’de kriz bahanesiyle işten gönüllü çıkışların özendirilmesi sonucu 200’ü aşkın işçi işinden ayrıldı.
Denizli’deki bir tekstil fabrikasından 70, Kayseri’deki bir tekstil firmasından100, Manisa’daki bir kömür yıkama tesisinden 60, Gebze’deki bir asfalt fabrikasından 30, Maraş’taki bir geçici barınma merkezinden 164, Kocaeli’ndeki bir börek üreticisi işyerinden 25, İzmir’deki 2 süt üretimi yapan firmadan 78, Kayseri ve Samsun’daki şubelerini konkordato ilanıyla kapattığını duyuran iki firmanın marketlerinden 700, İstanbul Tuzla’daki bir tersaneden 15, Sakarya’nın Karasu Limanı’ndan 22, İstanbul ve Antalya’da işletmeleri bulunan bir turizm firmasından 25, Denizli’deki bir belde belediyesinden 150, Tavşanlı’daki bir enerji şirketinden 5, Muğla’daki taşıt muayene istasyonundan 17, İstanbul Topkapı’da bulunan PTT-Avrupa Yakası Posta İşleme Merkezindeki taşeron firmadan 14, Samsun’un Canik ilçesinde TOKİ bünyesinde alt işveren olan bir gruptan 10, Elbistan Şeker Fabrikası’ndan 12, bir Alman mağazaları zincirinden 9, bir gazeteden 40, başka bir medya grubundan 32 çalışanın işine son verildi.
Sermaye krizin faturasını bu düzeyde acımasızca çalışanların sırtına yüklemeye çalışırken, çalışma hayatını düzenleyen yasaları çıkartan siyaset kurumu da, sermayenin daha rahat etmesinin önünü açacak hamleler yapmayı sürdürüyor.
Bu hamlelerin sonuçlarından biri hak arayışında özgürlüklerin kısıtlanmasına (tutukluluk) ve iş cinayetlerinde yaşamın yitirilmesine kadar uzanıyor.
Söz konusu
iki durumun son dönemde yaşanan en çarpıcı örneklerini de anımsamadan geçemeyeceğim…
İstanbul’da 3. Havalimanı inşaatında tutuklanan 27 işçi en son somut örnek. Bu işçiler, sendikalaşma sonucu iş koşulları ve ücretlerinin iyileştirilmesi için yaptıkları eylemler sonrası hukuki dayanaktan yoksun bir biçimde tutuklanarak cezaevine konuldu.
Kötü çalışma koşullarına ve iş cinayetlerine karşı işçilerin 'Köle değiliz' diyerek başlattığı dayanışma etkinlikleri de ses getirmeye başlayınca, anılan işyerlerindeki baskının arttığı duyumları alınıyor.
Ankara Mamak’taki TOKİ inşaatlarında çalışan işçilerin hakları için başlattığı direnişin özünde de, krizin faturasının inşaat emekçilerine kesilmek istenmesi yatıyor.
Veeee, iş cinayetleri…
Karaman'daki mermer ocağında makineden fırlayan kesici alet göğsüne saplanan bir işçi, ağır yaralı olarak götürüldüğü hastanede yaşamını yitiriyor.
Daha onlarca işyeri sayarım ki, işçi çıkartmaları hız kesmeden sürüyor. Hak kayıplarına karşı direniş ve grevler hız kesmiyor. Ve, işveren talepleri doğrultusunda düzenlenen iş yasalarının boşluğu ve cezai müeyyidelerin yetersizliği dolayısıyla artık kanıksanma aşamasına da gelmiş olan iş cinayetleri sürüyor.
Tablo, özetle bu. Krizi yaratanlar emekçiler değil. Ama, faturayı hangi boyutuyla olursa olsun ödeyen ve ödetilmek istenen emekçiler.
Birileri halen ADALET mi diyor ?