Seçimler yaklaştıkça, miting alanlarından seçmene yansıyan gerginlikler iyice arttı. Bu gerginlikler zaman zaman saldırganlıklara dönüşebiliyor.
Saldırganlık, toplumsal kimliğimizde neredeyse yer edinen bir özelliğe dönüştü. Tartışma kalktı, yerine kendini kabul ettirmenin tek geçer yol olduğunu düşünen insan tipolojisi yerleşti. O tipoloji, bunun yolunun da saldırganlık olduğunu içselleştirdi.
Her şey bir yana, resmi kuvvetlerin saldırılarının nedenini anlamak gerçekten mümkün değil…
Saldırganlıkların haberini almadığımız bir gün olmuyor. Hele ki resmi kuvvetlerin saldırgan tutumu, iktidara muhalif olan kim varsa, bu kuvvetlerin saldırısından nasibini almadan günü kapatamıyor.
İşte, bu yüzden kritik günler yaşıyoruz…
İktidarın 7 Haziran seçimlerinde el değiştirmesi halinde ya da tek başına iktidar yerine koalisyon hükümeti çıkmasından sonra bu saldırgan politikaları hayata geçiren güçler ne yapacak ? Nereye gizlenecek ? Kendilerini nasıl aklayacak ?
Bunları düşünmeden hareket ettikleri kanısındayım. Yani, yokuş aşağı frenleri boşalmış bir kamyon gibi her tarafı dağıtarak, sağa sola toslayarak yol almaya, baskı oluşturdukları toplumu sandıkta yeniden iktidar etrafında kümelendirmek için olmayacak yollara başvurdukları gün gibi ortada.
Ama, kazın ayağı böyle değil. Maymun gözünü açtı, bu seçim öncesi şikayet edenlerin sayısı milyonlarca arttı. İktidar politikalarıyla ve o politikaların yarattığı sonuçların topluma yansımasıyla mücadele edenlerin sayısı da azımsanmayacak oranda arttı.
İktidarın korkusu da tam bu yüzden çoğaldı…
Kritik günleri, neoliberal politikalarda aşınma yaratmadan aşmanın yolunu arayan sermaye güçleri, bütün kozlarını seçim sathı mahalline sürdü. Organizasyonun siyasal sorumlusu olarak da, Recep Tayyip Erdoğan hızını artırdığı mitingler aracılığıyla en öne çıktı yeniden.
Anlaşılan o ki, Başbakan Ahmet Davutoğlu, neoliberal politikaların gereğini yeterince yerine getiremiyor. Bu politikaların kabul ettirdiği kitleleri siyasi açıdan konsolide etmekte sıkıntı çekiyor ki, Recep Tayyip Erdoğan da diğer koldan seçmene ‘’istikrar sürsün’’ mesajı verip, bu dönemin kapanıp yerine yeni bir dönem açılmasına izin vermeyeceğini anlatmaya çalışıyor.
İşte, bu yüzden de tam anlamıyla kritik günlerden geçiyoruz.
Sermaye, kendi taleplerini öne çıkaran yeni bir toplum modeli, yeni bir anayasa ve yeni bir çalışma sistemi kurgulamanın peşinde. Bunu gerçekleştirmek için de her yola başvuruyor.
Peki ya emek kesimi, onlar ne yapıyor ?
Çoğunluğu, sistem politikasının tercihlerinin etkisinde kalıp ‘’A’yı mı, B’yi mi, yoksa C’yi mi seçsek’’ mücadelesi içinde kaybolup gidiyor. Bu denklemin dışına çıkar görüntü veren işçi sınıfının ise kafası şimdilik bulanık.
Bunu fırsat bilen sermaye ve onun siyasal temsilcisi AKP, devlet aygıtını bütünüyle devreye sokup, bu süreçten en az zararla çıkacak hesaplamalar sonrası adım atmayı tercih ediyor.
İşte, bütün bunlar yüzünden kritik günler.
Aşar mıyız ?
Aşacağız, ama biraz zor olacak gibi…