Ülkemizde yaşanan pandemi süreci hayatın her alanını derinden etkiledi. Bu alanlardan biri de kültür sanat çalışmaları oldu. Salgının ülkemizde görülmesi ile birlikte ilk kültür sanat merkezleri, tiyatrolar ve sinema salonları kapatıldı. Edebiyat dergileri basılamadı, basılanlar dağıtılamadı. Konserler yasaklandı, sanat ve edebiyat alanına dair tüm çalışmalar askıya alındı.
Bu süre zarfında tiyatrocusundan, ışıkçısına, müzisyeninden, solistine, yazarından, yönetmenine, dergi çalışanlarından kitabevi sahiplerine kadar sanatın her alanında çalışan emekçiler ve onların bağlı olduğu kuruluşlar büyük zorluklar yaşadı. Yaşanan zorluklar karşısında iktidar kişi ve kuruluşlara katkı sunmadığı gibi sorunlarına dair çözüm yolları da geliştirmedi.
Şubat ayında açıklanan yeni kararlarla birlikte ticari alanlara bazı serbestlikler getirilirken kültür sanat merkezlerine dair kısıtlamalar kaldırılmadı. Sinema salonları belirli kurallar çerçevesinde gösterime başlamadı. Sosyal mesafe kuralı uyularak gerçekleştirebilecek sosyal etkinliklere izin çıkmadı. Tiyatro perdeleri açılmadı. Ekonomik gücü olan sanat ve edebiyat kuruluşları kendi birikimiyle ayakta kalmaya çalışırken, birikimi olmayan çok sayıda sanat merkezi ve edebiyat kuruluşları kapanmak zorunda kaldı.
*
Bu zorluklardan kültür sanat ve edebiyat dergileri de payını aldı. Çünkü okurların bir çırpıda bitirdiği edebiyat dergileri yoğun bir alınterini arkasında barındırıyor. Bu alanda çalışan ve geçimini sağlayan çok sayıda emekçinin olduğuysa bir gerçek. Editöründen grafik tasarımcısına, muhabirinden genel yayın yönetmenine kadar edebiyat dergisi çalışanları pandemi sürecinde hem maddi, hemde manevi olarak büyük zararlar gördü. İşsiz kaldı. Güvencesiz yaşadı.
Sokağa çıkma kısıtlamalarının başladığı, kitabevlerinin kapatıldığı, internet alışverişinin artmasından kaynaklı kargo şirketlerinin sağlıklı hizmet veremediği bir dönemde matbaa ve dağıtım işleri, kültür sanat ve edebiyat dergileri için tam bir kabusa dönüştü. Bu ilk dönemde bin bir zorlukla basılan dergiler okura ulaştırılamadı.
Pandemiyle birlikte kültür sanat çalışmaları sosyal medya kanallarına taşındı. Konserler, tiyatrolar ve söyleşirler bu alanlarda yapıldı. Bazı edebiyat dergileri basılı yayıncılığı bitirip internet yayınına dönüşerek çalışmalarına devam etmeye karar verdi. Salgınla birlikte dijital bir yaşama geçişin hızlandığı ve dijitalleşmenin hayatın her alanını ‘’ele geçirdiği’’ günümüzde, basılı edebiyat dergilerinin geleceğini ise karanlık kapladı.
Bu aşamada bazı soruları sormak gerektiği düşüncesindeyim. Paranın döndüğü, ticaretin yapıldığı her yer açık, kültür sanatın üretildiği her mekân kapalıysa bu yalnızca salgınla açıklana bilir mi? Siyasi toplantılar, toplu açılışlar, parti kongreleri hiçbir kurala uyulmadan gerçekleşirken tiyatrolar, sinema salonları ve konser alanlarının kapalı olması salgın bahane edilerek sanatın bilinçli bir şekilde susturulması anlamına gelmiyor mu?
Biraz da aynayı kendimize çevirmemiz gerektiği düşüncesindeyim. Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi ve yansıması olarak karımıza çıkar. Bu dönemde kültür, sanat ve edebiyat alanına dair yaratıcı çözümler ürete bildik, sanatçı yada sanat üreten kurumlarla, sendika yada edebiyat topluluklarıyla dayanışma içinde ola bildik mi? En azından bu dönemde bir kültür sanat ve edebiyat dergisine abone ola bildik mi? Güçlü bir şekilde evet diyemeyeceğimiz çok açık.
Salgın hastalık ne kadar tehlikeliyse sanatsız ve kültürsüz bir toplumda o derece tehlikelidir. Sanat ve edebiyattan yoksun kalan bir toplumun geleceğini karanlık olarak görüyorum. Kültür sanat emekçileri, sanatçı ve aydınlar ve bu bileşenin en önemli halkası olan sanat dostları geçtiğimiz bu karanlık dönemde acilen toplanmalı, birlikte hareket etmeli, yeni mücadele planları ve görevler belirlemelidir.