“Gebze’de ilk 1 Mayıs, 2005 yılında olmuştu. Trafo Meydanı, Şehit Numan Dede Caddesi’nden yürüyoruz. Bir tane dükkân açık olmaz mı? Neredeyse balkondan bakan adam yoktu. Ama sonrasında, ailecek, çoluk çocuk katıldı. Bütün millet balkondan seyreder, alkışlar hale gelmiştir o miting.”
Süleyman AKYÜZ
Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı
https://www.gebzehaber.net/gsb-gebzeye-guven-verdi-gebzelilere-isciyi-sevdirdi-68415h.htm
**
Bu yorumu yazmadan önce 10 dakika kadar düşündüm.
Türkiye’de düşünceyi ifade etme “özgürlüğü” koşullarında risk potansiyeli hayli yüksek.
Yani birkaç gün sonra, “Emniyet teşkilatını yıpratmak, küçük düşürmek…” vesaireden sebep soluğu Gebze Adliyesi’nde bir Cumhuriyet Savcılığı veya kaleminde almak da var.
Ama yazamamak da ağır yük!
Gördüğünü yazamamak, düşünceni çeşitli kaygılardan dolayı ifade edememek..
Mesleki açıdan sorgulayınca şunu getiriyor: O zaman bu meslekte ne işim var benim.
Siyasi açıdan sorgulayınca şunu getiriyor: Teoride, sloganda Denizci… olmak. 6 Mayıs gelse de ansak, (aslında yasak savsak) Meselenin özü ise pratikte Deniz ve arkadaşları olmak…
İki arada bir deredeyim.
Sonra çok düşündüm.
“Yazmayacam bana ne yaa…” dedim, dermişim!
**
Polisin görev tanımına dair eğitimim, polis meslek yüksek okulunda derslere girmişliğim falan yok.
Ancak kimi üst düzey polis amirleriyle sohbet ederken veya kimi polis/vatandaş toplantıları esnasında anlatılanları dinlemişliğim var:
Polisin öncelikli görevi suçlu yakalamak değil, suçu önlemek. Bazı durumları öngörüp olası vakaların önüne geçmek. İhbarları ciddiye alıp iyi değerlendirmek..
Dönelim ana konumuza.
BMİS günler öncesinden Ankara’ya yürüyeceğini, yürüyüşün hangi gün hangi saatte nereden başlayacağını açıklamış.
Yani polisin de böyle bir yürüyüşün ihbarını edinmesi için uğraşmasına gerek yok. BMİS kendisini teşhir etmiş.
Bir gün sonra Valilik pandemiye sığınıp, “Bir ay yürüyüş yasak…” demiş.
Hemen ardından BMİS restini çekmiş: Yürüyeceğim demiş.
Yürüyüşün başlayacağı yerde; BMİS Gebze 1 No’lu Şube’nin de yer aldığı binanın zemin katındaki eski kafeteryanın olduğu yerde inşaat tadilatı; tadilattan dolayı yerde bir sürü taş, moloz… yani “geliyorum” diyen işçi/polis geriliminde işçinin yer alacağı tarafta polisin üzerine fırlatılabilir bir sürü materyal mevcut.
Polisin hiç olmazsa bir gün önceden orayı temizletmesi veya temizlemesi..
Olası suçun önüne geçilmesi, önleyicilik bakımından polisin görevi mi, değil mi?
Önleyicilik açısından bu aşamada bir görev ihmali veya dikkatsizliği var mı, yok mu?
**
Vaka günü…
Öncelikle bizim meslek üzerine ahkam kesmeye hakkım var diye düşünüyorum.
Haber takibinde haberin özelliği önemli. Özellikle ilk gün yani biz de öngörüyoruz, ciddi gerilimlere gebe ilk gün en az iki muhabirle takipte olunulması gereken bir gün.
Yani gazeteden üç muhabirle gelsen, yeridir.
Ama gazetede üç muhabir varsa üç muhabirle gelirsin.
Yoksa..
Ülkemiz yerel basın gerçekliğidir ki sorunumuz ifade özgürlüğü;
Meslek mensuplarının olur olmaz sebeplerden gözaltına alınmaları..
Henüz haklarında verilmiş hüküm yokken üstelik Cumhurbaşkanı/Başkan sıfatına sahip ama sadece sıfatına sahip Recep Tayyip Erdoğan tarafından çok ağır ithamlarla..
Bu ülkenin savcısına hâkimine rağmen üstelik…
28 Şubat sürecinin mağduru ama şekil o ki “Acıların çocuğu” olmasına rağmen üstelik!
Hedef gösterilmesi…
Enis Berberoğlu vakasında olduğu gibi Berberoğlu’na “kafayı yedirecek” şekilde bir alınıp bırakılmaları sonra yeniden alınmaları.
Meselenin yerel ayağı da var. Biz yerel basın çalışanları çok medyatik olmayınca ulusala çok yansımaz ama Mardin’de Mardin Life Gazetesi kurucusu Nezir Güneş’i dinliyorum.
Aslında otur ağla ama en devrimci eylem biçimi gülmek olmasından sebep, gülümsüyorum…
https://www.gebzehaber.net/valisinden-rektorune-herkes-sikayet-etti-68133h.htm
… ve emsalleri değil sadece sorun.
İşin bir de ekonomi ve buna bağlı kadro ayağı var.
Şahsımda tek muhabirin takip edeceği ve ettiği bir vaka.
Her olup biteni görmeye, fotoğraflamaya imkan ihtimal yok artık hele ki fotoğraflamada, “Ne yakalarsan bahtına..”
Örneğin ilk beş gerilimde vakaların tam ortasındaydım.
Şahsım dahil çok sayıda kişi temel ihtiyaçlarını binada ya birinci kattaki Tek Gıda-İş ya da dördüncü kattaki BMİS şubesinden giderdi.
Bir süreliğine BMİS’e yani dördüncü kata çıktığımda altıncı ve son gerilim… Toplu gözaltı vakası, o esnada tekme tokat, salkım saçak yaka paça gırla… yaşandı ve koştur koştur aşağı inecek dahi vakit yoktu.
**
Kelime sayara yine baktım.
600’e az kalmış.
Aslında tamamlamak da var ama, “Çok uzun yazıyorsun. Tamamını okuyamıyorum…” diyen de hayli var.
Henüz yoruma verdiğim başlıkta neye istinaden, ne gördüm de o başlığı attığıma dair asıl vakaya sıra gelmedi ancak bir bütünsellik ya da kendimi ifadede anlaşılabilir..
Dikkatinizi çekerim… Hak verilir verilmez ayrı mesele.
Anlaşılabilir olmayı önemsiyorum. Hak vermeyene de, eleştirene de elbette her zaman olduğu gibi saygı duyarım ama..
Yani bir zemin üzerinden “kışkırtıcı”nın saf değiştiğini, şimdi bu tür durumları kışkırtmak için düne kadar işçi saflarına sızan kışkırtıcının işçiler meseleye uyanıp onları içinde barındırmayınca polisin saflarına, kortejine sızdığını iddia ediyorum..
Arkası yarın… diyorum!