KIŞIN SESSİZLİĞİNDE

Dilek ALP

Kış, bazen pek de dostça karşılanmaz. Soğuk havalar, kısa günler, sürekli artan giyinme katmanları… Ancak bir de kışın başka bir yüzü vardır: Gizemli ve derin. Hızla geçen günlerin içinde, kışın sunduğu sessizliği anlamak, ona dikkatle bakmak gerekir. Bazen, kar tanelerinin yere düşerken yarattığı sessizlik, insanın iç dünyasında yankı bulur. Kış, sadece doğayı değil, insanın içini de berraklaştıran bir mevsim olabilir.

Kış, bizlere acele etmeden, daha sakin bir ritimde yaşamayı hatırlatır. Çoğu zaman, bu dönemde hayatın hızından kopmak, biraz geri çekilmek, içsel bir denge aramak anlamına gelir. Yazın o ışıltılı temposunun aksine, kışta hayat daha az görünür ve buna rağmen her şey derinleşir. Dışarıdaki soğuk havalar belki de insanı içsel bir yolculuğa çıkaran en güzel davettir.

Düşüncelerimiz de tıpkı kar taneleri gibi, bazen görünmeden yavaşça dökülür. Kış, bizlere duygularımızı daha net gözlemleme fırsatı sunar. Belki de bu yüzden kış, insanın en derin anlarını yaşadığı, en çok hayal kurduğu mevsimdir. Soğuk, yalnızca dışarıda hissedilen bir şey değil; bazen içsel bir soğukluk da hissedebiliriz. Ancak kışın sunduğu sıcaklık, dost sohbetlerinde, iyi bir kitapta, sıcak bir içecekte bulunur. Ve belki de en önemlisi, kışın sunduğu zaman, bizim kendimizi bulmamız için bir fırsattır.

Aralık ayı, bir yılı daha geride bırakmanın eşiğinde, kışın zirveye vardığı, soğukların kalbimize işlediği, ama aynı zamanda sıcak anların kıymetini daha fazla hissettiğimiz bir aydır. Aralık, yalnızca takvimdeki bir sayıyı ifade etmekten çok, bir mevsimin en yoğun halidir; hem dışarıda hem de iç dünyamızda.

Bu ayın soğuğu, yalnızca fiziksel değil, bir tür ruhsal yavaşlama da getirir. Kış, Aralık’ta, kendini en derinden hissedilir şekilde gösterir. Kısa günler, uzun geceler; dışarıda her şey donarken, içerde daha fazla ısınmaya, kalp atışlarımızı duymaya başlarız. Aralık, yılı bitirmenin hazırlığıyla gelir; bizler de tıpkı doğa gibi, kendi içimize doğru çekilmeye, gözlerimizi geçmişe çevirmeye, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark etmeye başlarız.

Aralık’ta kar taneleri yavaşça düşerken, yavaşlamak da bir ihtiyaç haline gelir. Koşuşturmanın, telaşın, alışverişin, hazırlıkların tüm hızıyla devam ettiği bu dönemde, belki de en çok ihtiyacımız olan şey, birkaç dakika bile olsa durmak, derin bir nefes almak, anı hissetmektir. Kışın en belirgin özelliklerinden biri, zamanı sanki yavaşlamış gibi hissettirmesidir. Kısa gündüzler, geceyi öne çıkarır ve biz de bu uzun gecelerde düşünmeye, geçmiş yılı değerlendirmeye daha fazla vakit buluruz.

Aralık, aynı zamanda yılbaşı hazırlıklarıyla, umutları, beklentileri ve yeni dilekleri beraberinde getirir. Ne kadar soğuk olursa olsun, insanların içinde sıcak bir heyecan vardır. Aralık ayında aile sofraları, eski dostların bir araya geldiği akşamlar, cam kenarındaki sıcak çay saatleri, bazen de tek başına bir kitabın sayfalarına dalarak geçirilen saatler, bu soğuk mevsimin aslında sıcak yanlarını hatırlatır.

Bu ayda, doğa bir uykuya dalarken, biz de yeniliklere, yenilenmeye bir adım daha yaklaşırız. Aralık, hem dış dünyadaki kışın hem de içsel dönüşümün ayıdır. Ve belki de en güzel yanı, kışın içindeki sakinlikte, bir yılın daha sonlanmakta olduğunu fark etmek, ama aynı zamanda geleceğin umut dolu bekleyişini de içimizde hissetmektir.

Hoş geldin Aralık…