Kocaeli Üniversitesi’ni ‘’dikensiz gül bahçesi’’ olarak göstermek için elinden geleni esirgemeyen yönetsel anlayış, keyfinin kaçmasını pek istemiyor. Ama, paçalar ıslanmadan balık da tutulmuyor.
Yani, koşul ne olursa olsun yöneticilerin keyfi kaçar, kaçacaktır. Çünkü onlar, yanlış uygulamaları olsa da kurulu düzeni korumakla görevlidir. Okuyan, üreten ve gelişen toplumlar da, kalıbına sığmadıkları bu anlayışı değiştirmeye çalışır. Yani, yöneticilerin doğal olarak keyfini kaçırır.
Bu bir haktır…
Kocaeli Üniversitesi’nin yöneten anlayışın, bu haktan haberi olmaması mümkün değil. Ama, öğrenci ve bir grup akademisyenin bu hakkını kullanmasını hazmedemeyen o yönetsel anlayış, her fırsatta çirkin yüzünü göstermektedir.
Üniversite binalarını öğrencilerin yerine polisle dolduran anlayışın demokrat olması, bilim yuvasını yönetmesi olanaksızdır.
Son hafta içinde yaşanan iki ayrı olaydaki tanıklığımız, yönetsel beceriksizliğin ne demek olduğunu somut olarak ortaya koyuyor.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için okulda stand açıp propaganda yapmak isteyen kadınlara özel güvenlik birimi eliyle saldırılması, FAŞİZM uygulamalarının adımlarından biridir.
Yetmedi,
Berkin Elvan anması için bildiri dağıtmak isteyen öğrencilere Rektörlük emriyle önce özel güvenlik birimi elemanlarının, ardından çevik kuvvet polisinin saldırması FAŞİZM uygulamasının yaygınlaştırılması ve kalıcılaştırılması girişimidir.
Aman, keyifleri kaçmasın da…
Üniversitede FAŞİZM uygulamasını gerçekleştirenlerin, göz yumanların keyifleri kaçacak, bundan kurtuluşları yok. Çünkü, onlar statükocu, gelişmenin ve bilimin gereğinin önünde durmaya devam ettikleri sürece keyifleri kaçacak.
Yasa gereği bildiri dağıtma ve stand açmanın önünde hiçbir engel bulunmamasına rağmen rektörün keyfi tutumundan söz ediyorum.
Devrimci, ilerici öğrencileri özel güvenlik ver polisle yüzyüze bırakan anlayış, aynı tavrı gerici ve piyasacı anlayışı yaygınlaştırmak için tüm olanakları kullanırken pervasızlaşan gerici, ırkçı ve faşist örgütlenmelerin önünü açıyor.
Yaşananlar, bazı anlayışlarca ‘’zafer kazanılmış’’ gibi görülebilir. Ama, üniversiteler (gerici kuşatmanın yaşandığı bazı iller hariç) hiçbir dönem gerici, ırkçı, piyasacı faşist zihniyetlere teslim edilmemiştir.
Rektörleri çok istese bile…
Bilmeyenlerin, üniversiteler tarihine bakması yeterlidir.
Evet, ilk adımlarında demokratik hakların kullanılmasının karşısında set oluşturmakta sakınca görmeyen sözde demokrat yeni rektörü uykusuz günler bekliyor gibi. Çünkü, herkes bilir ki, rüzgar eken fırtına biçer.
Siz, en demokratik hakların kullanılmasını engellemek için özel güvenliği, yetmemesi durumunda da polisi kullanmaya kalkarsanız, üniversitelerin koridorlarını öğrenciler yerine özel güvenlik ve çevik kuvvet polisine teslim ederseniz, o korkunun çemberi gittikçe daralır, bir bakarsınız ki, kendinizi korumaktan öte bir şey yapamaz hale gelmişsinizdir.
Bilim insanına bu tür zırhlara ihtiyaç duymadan herkesle diyalog kurabilmelidir. Kendisine bu zırhın yakıştığını düşünenler varsa, diyeceğim tek şey kalm-dı,
PES DOĞRUSU…