Keyfiliklerin kentimiz ve ülkemiz açısından nelere mal olduğunu anlatmaya dün başlamıştım, devam ediyorum. Dahası mı ? Merkezi yönetimin temsilciliği eliyle uygulanan keyfilikler, Yerel yönetimlerin elinde tuttuğu siyasi güce dayanarak yarattığı keyfilikler, Mahkeme kararlarının uygulanmamasında pervasızca davranan sermaye gruplarının oluşturduğu keyfilikler, Yasal haklarını kullanarak yaşamını örgütlü biçimde sürdürme kararlılığını sergileyen insanlara karşı dayatılan keyfilikler, Ve diğerleri… Yaşamın bedeli artık gerçekten çok ağır. Hele ki, emeğiyle geçinen ve yaşayanlar arasındaysanız, işçi ve emekçi sınıfların bireyiyseniz hayat daha çekilmez hal alabiliyor. ‘Her şeye rağmen’ diyerek devletine güvenip yaşamak isteyenlerin giderek azaldığı ülke ve kentimde, daha fazla keyfiliklere izin vermeyeceğimiz günlerin yakın olduğu inancımı koruyarak, bir adım daha İLERİ diyorum. Unutmayalım ki, BU DAHA BAŞLANGIÇ diyerek hem yaşadığımız kentlere hem de ülkemize umut aşılamıştık. Şimdi bu aşıyı tazelemenin tam zamanı. Keyfiliklere son verecek olan da, bu aşının yaratacağı etkidir… İşte, bu nedenlerden dolayı, tam da yeri gelmişken BARIŞ inadımı dillendirmek gerekir diye düşündüm. Keyfilik kıskacından çıkıp gerçek duyarlılığı ancak kalıcı bir BARIŞ PERSPEKTİFİ ile tesis edilebiliriz. Yoksa, hiç yüreğiniz sızlamadı mı ? Daha çok yakın bir geçmişte, ülkenin güney sınırındaki ilçelerden biri olan Suruç’ta, 32 devrimci yurttaşımızın bombalı suikast sonucu yaşamını yitirdi. Ardından, yaşanan çok sıradan bir olaymış gibi ülke gündeminden çıkarılması için, bu katliamdan beslenen bütün güçler seferber edildi. O da ne ? Hemen ardında Viranşehir’de 2 polisin evlerinde infaz edilmesi, ardından 1 askerin PKK ile girdiği çatışmada öldürülmesi ‘’şehit’’ meselesini gündemde tutup, katliamın neredeyse unutturulması için kullanılmaya başlandı. Yani, ölüler, ölülerimiz bile yarıştırılmak istendi. Suruç katliamı için soruşturmalarla işin aydınlatılacağı mesajı verildi. Ancak, hemen ardından ‘’Suruç’u öne çıkaranların, polis ve asker şehit edilmesine niye sesi çıkmıyor’’ diye ‘’ölülerimizi bile yarıştıran’’ bir anlayışın, hak, hukuk, adalet, insan haklarından söz etmesi olası değildir. Bunun adı, tamı tamına keyfiliktir… Buna çanak tutulmasının altında, birinci derecedeki siyasi ve hukuki sorumluların beceriksiz yaklaşımları yatmaktadır. Toplumu halen germeye devam ediyorlar ve öldürülen gençler üzerinden bu gerginliği bilerek tırmandırıyorlar. Tek dertleri, bunu siyaseten konsolide edecek yeni bir sandık sonucu almak… Ülkemde, kaostan beslenen politikalarla halkı baskı altında tutmak, özgürlük ve barış taleplerini ötelemek hatta yok saymak gelenek haline dönüştürülmek isteniyor. O yüzden her şeye rağmen BARIŞ diyenlerdenim. O yüzden inadına BARIŞ diyenlerle saf tutuyorum. BARIŞ’ı istemeyenler mi ? Onları da çok iyi tanıyorum… 70 yıldır ülkemiz üzerinde oynan oyunun hem senaristi hem de rol modelleridir onlar. On yıllardır ülkemi cehenneme çeviren politikaların sahibi ve uygulayıcısıdırlar onlar. Son dönemde, genç kuşakları kökten yok etmek için hiçbir fırsatı kaçırmayanlardır onlar. (Sürecek)