Geçtiğimiz yıl içerisinde Türkiye genelinde 1948 kişi cinayete kurban gitmiş.
Bu sayı her gün 5 insanın cinayet sonucu yaşamını yitirdiği anlamına gelir.
Zaman zaman gazete ve televizyonlarda cinayet haberleriyle olağan olmayan ölümleri ne yazık ki kanıksar hale geldik.
Bu tür haberleri ne yazık ki izleyip geçiyoruz.
Üzerinde düşünme, sorgulama gereği duymuyoruz.
Eğer sorgulama kültürümüz gelişmiş olsa durum çok farklı olabilir.
Bir kaç gün önce eski bir gazeteci dostum arabasında “sopa” taşıdığını söyledi.
Bende kendisine şöyle bir tavsiyede bulundum.
“Trafikte hiç kimse ile kavga etmemeye gayret etmelisin çünkü sen sopayla karşındaki insanın üzerine gidersin o da sana silahla karşılık verir.
Eğer gözü kara bir kişiyse o zaman hiç kurtulma şansın olmaz.
Çok fazla zorlanırsan dayak yersin, yüzün gözün morarır bir kaç gün sonra izleri geçer, hayatta kalırsın.”
Ne hale geldik!
21. yüzyıl Türkiye’sinde neler konuşuyoruz.
İnsanlarımız umutsuzdur, öfkelidir...
Sürekli yaşanan düş kırıklıkları, düşülen umutsuzluklar sarmalı ve buna bağlı olarak öfke insanları saldırgan hale getirdi.
İşlenen cinayet sayısı kadar trafik kazasında ölenlerin sayısı da oldukça kabarık.
Bu rakamlar ülkemizde insan yaşamına verilen değerin ölçüsü aynı zamanda göstergesidir.
İnsanların birbirine karşı tahamülsüz, sevgisiz, saygısız oldu.
Bu davranışlar endişe verici boyuta doğru gidiyor.
Uzlaşma kültürümüz, uygar ülkeler düzeyinde gelişememiştir.
İnsanlar aralarındaki sorunları dialog yöntemiyle çözemedikleri için kolayca kaba kuvvete başvurabiliyor.
Bu kaba kuvvetin bir sonraki adımı ise cinayettir!
Ölümlü trafik kazalarına gelince başlıca nedenlerden biri de arkadan gelen araca yol vermemek, sollarken diğer aracı sıkıştırmak gibi saygısızlıklar neden olabiliyor.
Toplu yaşamayı yeterince özümsemiş değiliz.
Bilim insanları kentleşmenin uzlaşma kültürünü geliştireceğini ifade etmektedir.
Ne var ki, kentte yaşıyor olmak kentli olmak için yeterli değildir.
Kentleşmenin ön koşulu kent kültürünü kabul etmektir, onu özümsemek ve bu konuda çaba göstermektir.
Kendisinden başkasına yaşam hakkı tanımamak değildir...!