Geçen çılgın günlerin koşturması içinde belki de toplumun en önemli kesimini hep ihmale gidiyoruz. Koşullar her açıdan katlanarak zorlamaya devam ederken, işsizlik, doğal afetler, hayat pahalılığı, beslenme, eğitim gibi konuların yanında ailelerimizin dolayısıyla toplumun ana direği olan aile büyüklerimizin yaş almış dönemleri için kentlerimizin, ülkemizin hiçbir yatırımı yok. Olmadığı gibi belirli bir yaşa gelmiş büyüklerimizin nefes alabilmesi için bütün olanakları da zorlaştırıyoruz. Onları bir şekilde izole edilmiş bir hayata zorluyoruz. Hep aklıma şu uygunsuz soru geliyor, atalarımıza bu dönemlerinde rahat ve huzurlu yıllar mı vaat ediyoruz yoksa yaşaması gerektiği kadar yaşadığını farz edip bir an önce bu hayatı terk etmesi için bilet mi kesiyoruz?
Bir ülkenin vatandaşlarında, yaşlanan toplumunu kucaklarken kentsel bir geleceğe kendisini hazırlamak için bazı öncelikleri ele alması gerekiyor.
Bugün dünyayı iki dramatik demografik eğilim değiştiriyor; nüfusun hızla yaşlanması ve düzensiz kentleşme. Göstergelere göre, 2050 yılına gelindiğinde, dünya nüfusunun üçte ikisi şehirlerde yaşıyorken, dünyadaki her altı kişiden birinin 65 yaş ve üzerinde olacağı, yüzde 20'sinin ise 80 yaşın üzerinde olacağı anlamına geliyor.
Raporların dediği gibi yaşlanmanın bir de cinsiyet boyutu var. Kadınlar erkeklerden daha uzun yaşadığı için gelecek sadece yaşlı değil, aynı zamanda daha kadınsı olacak. Bunun, kadınların yaşamları boyunca güvence altına alabilecekleri ve özellikle de kadınların bağımsız gelir kaynakları yoksa kocalarının ölmesi durumunda ellerinde kalacakları mülk ve diğer kaynaklar üzerinde etkileri vardır. Tabii bu durum, yaşlanmanın başka bir açıdan da cinsiyetçi çağrışımlarını yaratıyor: Yaşlı kişilerin bakıcıları çoğunlukla kadınlardan oluşuyor. Bu eğilimler küreseldir ancak Türkiye için özel bir aciliyet geçerlidir. Genç nüfusu ile övünen bir ülkemiz yok artık. Farkında değiliz belki, hızla yaş ortalaması yükselen bir ülke haline döndük.
Eş zamanlı yaşlanma ve kentleşme pek çok kişi tarafından bir zorluk olarak görülse de, doğru politikalarla bu iki eğilim bir fırsata dönüştürülebilir. Bunun anahtarı şehirleri yaşlanan nüfusa hazırlamaktır. Yaşa hazırlık sadece yaşlılar için iyi değil, aynı zamanda tüm topluma fayda sağlıyor. Örneğin, şehirler erişilebilir kaldırımlar inşa ettiğinde tekerlekli sandalye kullanan kişilere, bebek arabalı ebeveynlere ve ağır yük taşıyan beden işçilerine de fayda sağlar.
Yaşamaya hazır bir şehir aynı zamanda engelli bireyler için de elverişlidir. Yaşlanma engellilikle birleştirilemezken, 60 yaş ve üzeri kişilerin yüzde 46'sının engelli yaşadığı tahmin ediliyor. Aslında çoğumuz hayatımızın bir noktasında (geçici veya kalıcı olarak) veya yaşlı veya engelli kişilerin bakıcısı veya vekili olarak engellilikle karşılaşacağız. Bunu asla unutmamalıyız. Düşünmek hoşumuza gitmese de, kendi yaşlılığımız için biz hazır mıyız?
Şehirleri yaşlılara yönelik tasarlamanın faydaları, gerekli yatırımların yapılması için yeterli bir nedendir. Ancak yaşa hazır olmanın ekonomiye de doğrudan faydaları var. Yaşlılar mal ve hizmetlere yönelik büyük ve büyüyen bir pazar oluşturmaktadır. Sağlık, ulaşım, teknoloji, barınma ve eğlencenin önemli tüketicileridirler. Çoğu zaman son yıllarını rahat yaşamak için kullanabilecekleri ömür boyu birikimleri vardır. Akıllıca yönlendirilen özel sektörün bu genişleyen pazardan kazanacağı çok şey var.
Ben Çin örneğini takip ediyorum bu konuda, yaşlanan ekonomisini ve toplumunu onlarca yıl önce öngörmüştü. Yaşlıların çeşitli ve artan taleplerini karşılamak için teknolojiyi akıllıca kullanan "akıllı yaşlı bakımı", Çin'in en büyük şirketlerinden bazılarının genellikle yerel yönetimlerle ortaklık halinde pazara girmesiyle hızla büyüyor. Örneğin doktorlarla istişareler, teşhis, reçeteler, hastalık yönetimi ve diğer takip hizmetleri de dahil olmak üzere çeşitli hizmetler sunan bir çevrimiçi hastane bulunmaktadır. Hizmet, hastaları yüz yüze hastane ziyaretlerinden kurtardığı ve sağlık sistemi üzerindeki baskıyı azalttığı için bu, özellikle COVID-19 salgını sırasında faydalı oldu. Bunun dışında, 1999 yılında yaşlanan yetişkinlerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik tasarım standardı olarak Yaşlılara Yönelik Konut Binaları Yasasını da oluşturdu. Bu hem yeni hem de yenilenmiş binalar için geçerli oldu. Çin'in kıyı kentleri, gelişmiş erişilebilirlik konusunda bu konuda birçok başarılı örnek sunuyor ve yaşlı bakımına yönelik büyüyen bir ticari pazarla övünüyor haklı olarak.
Ülkemizin kendisini kentsel bir geleceğe daha iyi hazırlaması için bazı önceliklere dikkat etmesi gerekiyor.
Öncelikle ülkemizin kentsel tasarımdaki erişilebilirlik standartlarının daha iyi uygulanması gerekiyor. Yapılı çevrenin evrensel erişilebilirliği, şehir planlamacılarının, peyzaj mimarlarının, mimarların, inşaat mühendislerinin ve diğer profesyonellerin eğitilmesini gerektirir. Erişilebilirliğin bir eklenti veya sonradan akla gelen bir düşünce olarak kalması istenmiyorsa, bu tür kapasite geliştirme kritik öneme sahiptir.
İkincisi, bakıma ihtiyaç duyan yaşlı nüfus için evde bakım hizmetlerinin yelpazesi genişletilmeli, bakım /bakıcı ücretleri için makul bir standart kuralı konmalı ve sağlıklı bir iç istihdam yaratılmalıdır. Şuanda ülkemizde kaçak olarak Gürcü, Özbek, Türkmen ve Azeri bakıcılar fahiş fiyatlarla hizmet vermektedir. Bu konuyla ilgili gerekli ticari finansmanın harekete geçirilmesi için kamu özel ortaklıklarından yararlanılabilir.
Üçüncüsü, şehirleri çağa hazır hale getirmenin ek maliyetleri göz önüne alındığında, ülkemizin şehir ve kasabaların yanı sıra daha az kaynağa sahip bireylere ve hanelere özel önem vermesi gerekecek. Özellikle dışa göçün geleneksel aile temelli bakım modelini baltaladığı kırsal alanlarda, düşük maliyetli tıbbi teknolojilerden yeni toplum temelli bakım biçimlerine kadar yenilikçi çözümlerin teşvik edilmesi gerekecektir.
Bu öncelikler ideal olarak Türkiye’nin büyüme gündeminin merkezinde yer almalıdır. İki yıl sonrasına hedef koyamayan bir gençlik, yaşlılığını hayal kurmakta zorlanıyor kabul ediyorum. Fakat geleceğin başarılı şehirleri, yaşlıların tüm potansiyellerine katkıda bulunabilecekleri ve ülkenin büyümesine ve kalkınmasına ortak olabilecekleri şehirler olacaktır. Bu unutulmamalıdır…