"Büyüklerinin tavsiyelerini dinle. Her zaman haklı oldukları için değil, yanlış olma konusunda daha fazla deneyime sahip oldukları için.”
Melchor Lim
Sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim; kentsel gelişimde şehirlerin yaşlıların haklarını aktif olarak koruyan, destekleyen, kapsayıcı, sıcak ve güvenli yerler olmasını sağlaması gerekliliğini savunuyorum. Bu, çok acil bir sorunlardan biridir. Nüfusun yaşlanması ve kentleşmenin demografik eğilimleri, şehirlerde önemli sayıda yaşlı insan olduğu ve rakamın arttığı anlamına geliyor.
Birleşmiş Milletler’in raporlarına göre, 289 milyonu düşük ve orta gelirli ülkelerde olmak üzere 65 yaş üstü 500 milyondan fazla insan kentlerde yaşıyor. Bu, tüm yaşlı insanların yarısından fazlasına karşılık geliyor, yaşlı erkek ve kadınların kırsal alanlarda yaşama ihtimalinin daha yüksek olduğu inancına da ters düştüğü ortada. Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı, Türkiye'de 8 milyon 245 bin 124 kişi olarak kayıtlara geçti.
İnançların tersine ülkemiz, yaşlısına saygılı ve onların hayatını kolaylaştıran bir ülke değildir. Yaşlılık kavramını bile tam olarak anladığını sanmıyorum. Yaşlılar için gerçekten yaşanması zor koşullar mevcut. Özellikle yalnız yaşayan yaşlılar için evde hapishane hayatı niteliğinde. Bizim bu koşullarda en büyük şansımız komşuluk ilişkilerinin iyi olduğu yerlerde yaşlıların komşuları tarafından doğal olarak kollanması ve korunmasıdır. Genelde televizyonda rastladığımız ya da ülkemizi ziyarete gelen ileri yaşlı kişilerin bizim ülkemizin insanlarından ne kadar farklı ve konforlu hayatları olduğunu, giyimleriyle, davranışlarıyla ne kadar dinamik gözüktüğünü biliyoruz. Hayıflanıyoruz belki ama bu ayrıcalıklı davranışlar, kişisel becerilerden öte hükümetlerinin sergilediği özenli politikalardan kaynaklanmaktadır.
Yaşlılar için konforlu kentlerde kriterler detaylarda saklıdır. Bakım evleri, huzurevleri, sağlık hizmetleri, çalışma olanaklarının yaratılması, sosyalleştirme uygulamaları hâlihazırda yapılması şart olan çalışma alanlarıdır. Çoğu şehrin gelişiminde araç kullanımına odaklanmış, araç trafiğine öncelik verilmiş, caddelerin ve kamusal alanların kullanımından kısmen vazgeçilmiştir. Bu, yaşlıların toplum yaşamına katılımını kısıtlamakta, sosyal izolasyona yol açmakta, sokağa dayalı kayıt dışı çalışmayı güvensiz hale getirmekte ve sağlıksız, hareketsiz yaşam tarzlarına yol açmaktadır.
Belki yaşlı vatandaşlarımızla hiç ilişkilendirmediğimiz, araba kullanımının teşvik edilmesi hava kalitesini kötü yönden etkiler. Hava kirliliği bulaşıcı olmayan hastalıkların yüksek oranlarına katkıda bulunur ve her yıl yedi milyon insanı öldürür. Ölen insanların çoğunluğu yaşlı insanlar olup, orantısız bir şekilde etkilenir çünkü doğal olarak azalan akciğer fonksiyonları onları daha savunmasız bırakır. Bu küçük ayrıntı bile ciddi kısıtlamalara ihtiyaç duyulan önemli bir konudur.
Şehirlerde giderek daha fazla insan ileri yaşlara ulaştıkça, şehir ortamında demans (Öğrenme, bellek, uyumu, dil fonksiyonları ve kişilik gibi mental fonksiyonların bozulması ile karakterize; sosyal ve iş hayatını etkileyen, santral sinir sistemi hastalığıdır.) ile yaşayan insanların sayısı da artacaktır. Alışıldık yerlerde bile unutkanlığa ve kaybolmaya yol açabilen, kafa karıştırıcı bir hastalık durumudur. Bu kişilerin tamamen güvenli ortamlarda yaşaması şarttır. Bu nedenle, kentsel ortamların tasarımının insanların bunamayı nasıl deneyimlediği üzerinde büyük bir etkisi vardır. Örneğin, zayıf görüş ve ayırt edememe sebebiyle benzer sokak düzenleri sorunlu olabilir. Sokakların hatırlamaya yardımcı olacak, kendi içinde belirleyici ve dikkat çekici özellikleri olması bu yönden önemlidir. Bu konuda bir kent tasarımında şehir bölge plancıların ve mimarların ayrı bir hassasiyetle çalışması değerlidir. Çocuk oyun alanlarında çocuklara gösterilen özenin, tüm kentte yaşlılara da gösterilmesi şarttır.
Şehirlerdeki yaşlı insanların emniyeti ve güvenliği insani acil durum tehdidi taşır. Ayrıca, depremlere, kuraklıklara ve sellere eğilimli bölgelerde kontrolsüz bir kentsel büyüme yaşanırken bu gibi acil durumlarda, yaşlı insanlar en savunmasız olan kesimdir. En son yaşadığımız deprem felaketinde bunun acı örneklerini üzüntüyle yaşadık. Büyük depremlerin ardından hazırlanan BM raporlarında, "Yaşlı insanlar için deprem alarmı olduğunda aşağı inmek zordur, bu yüzden oldukları yerde kalıp kurtarılmayı beklemek zorunda kalıyorlar" bilgisi eklenmiştir.
Kentlerimiz yaşlılarımız için nasıl iyileştirilebilir?
Yaşlıların ve diğer dezavantajlı grupların sürekli bir değişim içinde olan kent dinamiğine uyum sağlamaları sosyal, ekonomik psikolojik birçok soruna yol açmaktadır. 1999 yılında kurulan Cittaslow hareketi küreselleşmenin olumsuzluklarından kentlerin yerel kimliğini ve dokusunu korumayı hedeflemiştir. Kent sakinlerinin, özellikle yaşlılarımızın ve ziyaretçilerin yaşam kalitesini geliştirmeyi amaçlayan, küresel ve yerel arasında insan ilişkilerini ve çevreye duyarlılığı önemseyen bir hareket oldu. Kentlerin yaşlıların hareketlerini, yaşamlarını kolaylaştıracak biçimde düzenlenmesi, aynı zamanda yaşlı bireylerin yanı sıra çocuk, engelli gibi tüm kent sakinlerine uygun biçimde düzenlemelerin yapılması anlamına gelir.
Öncelikle şehirleri yaşlılarımız açısından daha kapsayıcı ve destekleyici hale getirmek için, araba kullanımının ve trafik hızlarının azaltılmasına ve bisiklet, yürüyüş ve toplu taşımanın teşvik edilmesine doğru bir geçiş yapılması gerekiyor.
Kentsel alanlar, her yaştan insanın geniş bir hizmet yelpazesine erişmesine izin veren canlı ve çeşitli topluluklar oluşturmak için hoş, yoğun ve karma kullanım alanları olmalıdır. Fiziksel aktiviteyi ve sosyal etkileşimi teşvik etmek için kamusal ve yeşil alanlar bol olmalıdır.
Araba kullanma ihtiyacını azaltarak ve yaşlı insanların aktif olmalarını destekleyerek, iyileştirilmiş hava kalitesi ve artan egzersiz, bulaşıcı olmayan hastalık oranlarının düşmesine yardımcı olacaktır.
Şehirlerde bunama sorunuyla başa çıkmak için şehir tasarımı, hastalığı olanların çevrelerini daha iyi tanımasına yardımcı olmak için mahallelerin kendine has kimliklerini ve simge yapılarını korumasını sağlamalıdır.
İnsanların yaşlanması demek bir nevi kentlerin de yaşlanması demektir unutmayalım. Herkesin geçimini sağlayabileceği, fiziksel olarak aktif kalabileceği ve nesiller boyu başkalarıyla etkileşimde bulunabileceği sıcak, destekleyici ve kapsayıcı şehirler yaratmak için kentsel alanları doğru ve düşünerek tasarlamalıyız.
Şuan çok aktif ve sağlıklı hayatlarımız olabilir, bu konu için endişelenmeyebiliriz. Fakat ailelerimizde yaşlılarımız arttıkça hayatın onlar için ve dolaylı olarak onlardan sorumlu bizler için ne kadar zorlaştığını fark edeceğiz. Yaşlılık konusu tek açıdan ele alınacak basit bir konu değil, çerçevesi geniş ve kentlerin tasarlanırken ayrı bir bölüm olarak ciddiyetle ele alınması gereken bir öğedir.
Büyüme ve yaşlanma her bireyin yaşadığı doğal bir süreçtir. Yaşlılarımız ağacın kökleri gibidir. Aileyi her zaman sımsıkı tutar ve güçlü kılarlar. Onlar ideal akıl hocalarımızdır. Onlar ailenin, toplumun ve milletin en büyük hazinesidir. Genç nesil için bir rehber görevi gören muazzam bir bilgi, deneyim ve bilgelik okyanusuna sahipler. Ancak günümüzde insanlar yaşlıları bir yük olarak görmeye başladılar. Yaşlıların artık gerçeklerden uzak yeni şeyler öğrenme yeteneğine sahip olmadığına inanıyorlar. Araştırmalara göre, insan beyninin büyümesi asla durmaz. Tepki süresi ve beyin aktivitesindeki kayıp, karar verme ve içgörü kazanmaya yol açar. Bu nedenle, yaşlıların olumsuz duygusal uyaranlara düşüncesizce yanıt verme olasılığı daha düşüktür ve duygularını daha fazla kontrol ederler.
Dahası, hayatta önemli olan şeylere odaklanabilirler. Zamanın hızla geçtiğini ve hayatta önemli olan şeylerin değerinin ortaya çıktığını anlarlar. Bize sadece zamanın öğretebileceği bir şey olduğunda, her soruna farklı bir bakış açısı sunabilirler.
Bu kutsal emanetlerimize sadece bir hafta değil, her daim dikkat edelim, saygı duyalım ve özen gösterelim.