KENT SERİSİ 20: DOĞRU ELLERDE IŞIK SAÇAN KENTLER

Dilek ALP

Röportaj:
YÜCEL CANYARAN TEMİMHAN
Genel Sanat Yönetmeni
Mart 2022 / İstanbul, Dilek ALP

Kente ve sanata dair paylaştığı değerli bilgileri, ulusal ve uluslararası haklı başarıları, iz bırakan sayısız çalışmaları, nezaket ve mütevazılığı ile büyüleyen bir kadını sizlerle buluşturmak istiyorum. Ders alınası notlar, ilham veren yaklaşımları ile…

Türkiye’de “kültür” kelimesi neyi ifade ediyor?  Yurt dışında bu kelimenin altı nasıl dolduruluyor?

Türkiye’de  "kültür" kavramına ilk defa bir karşılık arayan ve buna "hars" diyen düşünür Ziya Gökalp olmuştur. Bir ulusa özgü olan dil, din, edebiyat, güzel sanatlar, hukuk, ekonomi, gelenek ve görenek, töre gibi kurumların toplamına, kültür demektedir. Bu kurumların hepsi halk kaynağına dayanır, gücünü oradan aldığı için kültür demokratik bir nitelik taşır.

Kültürün temel unsurları; duygular, heyecanlar, zevkler ve inançlardır. Bu nedenle, kültür ulusal bir nitelik taşır ve bir ulusun kültürü başka bir ulusa aktarılamaz.  Kültürü oluşturan kurumlar ve unsurlar arasında bağlılık ve uygunluk bulunmaktadır. Kültürle ilgili kurumlar, sadece bir tek ulusa özgüdür ve bu nedenle uluslar birbirinden farklıdır. Bir toplumun bireylerini bir arada tutan unsurlar kültür unsurlarıdır.

Uygarlık uluslararası olduğu halde kültür ulusaldır. Uygarlık, bir ulustan başka bir ulusa geçebilir. Fakat bir millet kültürünü değiştiremez. Uygarlık, bilim, metot ve akıl aracılığıyla; kültür ise ilham ve sezgi aracılığıyla yayılır. (M. Arslan, Z. Gökalp’te Kültür ve Uygarlık Anlayışı)

Bir Fransız düşünüre göre ise, kültür “Her şey unutulduğu zaman belleklerde ne kalıyorsa, odur”. Burada dikkati çeken özellik, kültürün bir  birikimin ürünü olduğu, posası atılmış, darası düşülmüş değerleri temsil etmekte olduğudur. 

Kültür “Tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçlar bütünüdür” (Akarsu,1979) ifadesi ile de açıklanmıştır. Toplumların genel özellikleri kültürleri ile oluşur. Kültürün geleceği ise topluma bağlıdır. “Toplumlar evrim geçirerek ilkel toplumlardan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna son olarak da sanayi toplumundan bilgi toplumuna dönüşmüştür” (Drucker,1993: 66). “Bilgi toplumu yeni teknolojilerin gelişmesi nedeniyle bilgi sektörünün, bilgi üretimi ve bilgi sermayesinin ve nitelikli insan etmeninin ön plana çıktığı, eğitimde sürekliliğin arandığı, iletişim teknolojileri yoluyla toplumu, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal bakımdan sanayi toplumunun ilerisine taşıyan bir yapıdır” (Aktan ve Tunç, 1998: 128).

Günümüzde kültürün bu tanımlara uyan bir anlayışla var olduğunu görememekten dolayı hüzün duyuyorum. Yozlaşan, deforme edilen, yok edilmeye açık bir tablo var. Bu durum sadece Türkiye için geçerli değil, bunun da farkındayım. Ancak kolay manipüle edilebilen toplumlarda yok oluş çok ivme kazanıyor…
 

Size göre kentler, kültürlerden nasıl beslenirler?

Kentin ‘nüfusun büyük bölümünün ekonomik faaliyet alanı olarak ticaret, sanayi, yönetim ve hizmetle ilgili işlerle geçimini sağladığı, toplumsal ve kültürel bir örgütlenmenin olduğu yerleşim alanı’ ifadelerine rastlanır.

Kültürel yapı, genel olarak toplum hayatının nasıl olması gerektiğini ortaya koyar sosyal yapı nasıl olduğunu ortaya çıkarır. (Erkal, M:1995) Kentlerin öncelikle içinde olduğu ülkenin milli kültürünü genç kuşaklara aktarma görevini üstlenme durumunda olmaları son derece önemlidir. Başka bir ifadeyle kentler, sosyalizasyon sürecinin eğitim kurumları başta olmak üzere, diğer toplumsal kurumlar aracılığı ve çeşitli kültürel faaliyetlerle mümkün olan en iyi şekilde gerçekleştirilmesi gereken yerlerdir. Buna karşın kentlerin, kendilerine kent olma özelliğini veren kent yönetim birimlerinin, iki büyük kültürel görevi vardır. Bunlardan birincisi maddi kültür mirasını korumak, diğeri ise ülkenin temel (milli) kültürel değerlerine uygun bir yapılaşmayı sağlamak (Yahyagil, 1998: 120).

Toplumda farklı kültürel grupların olması o toplumun kültürel zenginliğini gösterir. Kültürel farklılıklar da ancak kültürel hoşgörüyle geliştirilip zenginleştirilir. Toplumlar, kültürel farklılıklarını koruyup geliştirdikleri gibi ortak kültürel özellikleri de geliştirmeye çalışmaktadır. Bir ülkede farklı kültürlerin birbirleriyle kaynaşması kültürel benzeşmeyi geliştirir. Özellikle kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve yaygın kullanılması, kültürlerin birbirlerini daha yakından tanımasını sağlamıştır. Farklılıklarla birlikte yakınlaşma ya da benzeşme gerek ulusal gerekse de uluslararası kültürü zenginleştirmektedir. Dolayısıyla kültürel farklılık ve kültürel çeşitlilik toplum yaşamında zenginlik olarak değerlendirilmektedir. Kişinin genel olarak yaşadığı toplumun kültürel özellikleri değer yargıları, davranışları, normları ve olayları değerleme biçimlerini etkilemektedir (Hofstede, 1985; Trompenaars ve Hampden-Turner, 1997:22,4,347,357).

Bütüncül bir bakış açısı ile görülebilir yapılara yansıyan kültür dokusu, bir kente girildiğinde, o kentin tarihini ve kültürünü yansıtan yapılar, eğlence ve dinlenme alanları, tarihi yapısı, mimari özellikleri, halkın giyimi kuşamı vs. kent kültürünü ifade etmektedir. “Bu bağlamda kent ise, gelenek ve göreneklerin, örgütlü tavır ve görüşlerin toplandığı yerdir denebilir. Kültürler kentte doğarlar, kentte yaşarlar ve kente katkı sağlarlar. Bu niteliğiyle kentler, belli bir kültürü simgelemektedirler” (Uçkaç,2006:31).


Türkiye’nin En İyi 10 Kültür Merkezinden biri olarak seçilen CKM - Caddebostan Kültür Merkezi’nde kuruluşunu takiben 10 yıl; Paris’te Stevie Ödülü’ne, Türkiye’de Donizetti Klasik Müzik Ödülü’ne lâyık görülen D – Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nde 7 yıl Genel Sanat Yönetmenliği yaptınız. Kadıköy Belediyesi’nin 925 çocuk ile 65 müzik öğretmenini buluşturan Notalar Çocuklarla Buluşuyor projesinin kurgu ve koordinatörlüğünü, 3 yılda 7000 katılımcıya hizmet sunan Gençlik Sanat Merkezi’nin Genel Sanat Yönetmenliğini yürüttünüz. Eğitim altyapınız bu alanda çalışmanıza uygun olmasaydı zorlanır mıydınız?

Zorlanmak şöyle dursun, sanırım alt yapım bu kadar güçlü olmasaydı, bu projeler bu kadar güçlü ve toplumun alkışladığı projeler olamazdı. Eğitim alt yapısına çok değer verilen,  bir dönemde okudum. Fenerbahçe Lisesi’nde eğitim alırken,  yarı zamanlı olarak İBB’nin Konservatuvarına devam ettim. O yıllarda Belediye Konservatuvarı olarak oldukça iddialı bir yapısı vardı; Süheylâ Altmışdört gibi, İsmail Hakkı Özkan gibi değerli öğretmenlerim oldu.

Üniversite yıllarımda da okulum  (İTÜ TMDK) bir ekoldü. 1987’de lisans sınavlarını kazandığımda iki yıl müzik hazırlığı okunuyor ve baraj aşılıyordu. Oldukça sıkı bir eğitim vardı. Öğretmenlerim, konularında büyük deneyime sahip ve saygın isimlerdi. Onlardan sadece müziğe ve sanata dair eğitim öğretim almadık, biz öğretmenlerimiz sayesinde hayatı ve Âdâb-ı Muhaşeret denilen yaşam kurallarını ve edebi öğrendik. Bu bizim için çok büyük bir zenginlik oldu. Meslekî olarak dünyanın çeşitli ortamlarında bulunduğumda net olarak bu mirası sürdürdüğümü görüyor ve bunun bizlere kazandırdığı artıları yaşıyorum. Bu anlamda da bizleri yetiştiren öğretmenlerimi saygı ve minnetle anmak istiyorum.
 

Türk insanının kültürel etkinliklerden beklentisi nedir?

Benim çalışma alanım  “Türkiye Sosyolojik Mozaiğini” tanımaktan farklı bir alan oldu. Gerek Kadıköy halkı için, gerekse uluslararası ve dünyanın yüksek sanat olarak addettiği festival izleyicisi için çıtanın gerçekten çok yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Kendim de dördüncü kuşak Kadıköylü bir ailenin torunu olarak, yetiştiriliş ve sanatsal bakış açısından Türk insanına özgü tavırların uzağında kaldım. Sanat benim yaşamımda derin ve söylemi olan, vizyon sunan bir dünya beklentisiydi. Bu anlamda, hizmet ettiğim yörelerde kültürel beklentilerin en üst seviyelerini yaşayabildim. Umudum bu yüksek beklentilerin yayılması, yeni nesillerle birlikte sanatı ve kültürel faaliyetleri; eğlence / keyif verici beklenti anlayışından çıkarıp dönüştürerek, düşünmeye, araştırmaya, eleştirmeye yönelik beklentiye dönüştürebilmek. Son beş yıldır, ülke genelinde daha çok seyahat ettim. Bunun getirisi olarak, Anadolu’muzun zengin coğrafyasında, farklı kültürleri kucaklayan rengârenk dokusunu, insanlarımızın farklı özellikleriyle harmanlanan yeni ufukları deneyimliyorum.
 

Son yıllarda “kültürel korumacılık” alanında çalışmalar yoğunlaştı. Kültürel bir değişim mi söz konusu, neden korumak zorunda kalıyoruz?

Bir ülkeyi diğer ülkelerden ayıran en önemli özelliklerden biri, kültürel mirası olsa gerek. Ülkelerin yerel mirasları, artık insanlığın ortak mirası kabul ediliyor. Bu nedenle, kültürel mirası koruma projeleri uluslar ötesi bir nitelik kazanıyor. Kültürel mirası korumak için bütünsel bir yaklaşım gerekiyor.

Uluslararası iş birlikleri çoğalırken, farklı ülkeler bu alandaki deneyimlerini paylaşıyor ve karşılıklı öğrenme platformlarının oluşturulması için çalışıyor. Kültürel mirasın korunması için çok yönlü bir toplumsal dönüşümün gerekliliği ile projelerde yerel yönetimler, gazeteciler, halk el ele hareket etmeli.
 

Belediyelerin kültür alanında yaptıkları çalışmaların başarı ölçütleri nelerdir?  Başarı ne ile değerlendirilmeli?

Belediyeler kamuya hizmet ettikleri için, ilk hedef kamunun kültürel beklentileri, kültürün ve sanatın daha ulaşılabilir hale gelmesi, lüks olmaktan çıkması ve insânî hak olarak sunulması çok değerli. İçeriği en kaliteli şekilde planlayarak bunları gerçekleştirebilen belediye olmak başarılı olmaktır. Beldesindeki insanlar boş zamanlarını doğru değerlendirebiliyorsa, çocuklar ve gençler özgün, yaratıcı, geliştirici faaliyetlerle büyüyorsa, yaşlıları hayata bağlayacak ortak alanlarda nitelikli buluşmalar sağlanıyorsa o belediye, bu konularda başarılıdır denebilir.

2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti, “Yerel Yönetimler İçin Kültür Yönetimi” programını tamamladınız. Sizce “Doğru Kültür Yönetimi” nedir?

Yerel yönetimler, geniş kitlelere kültür-sanat arzı sunmaya devam etse de, bu çabaya, ciddiye alınması gereken ve kronikleşmiş bazı biçim ve içerik sorunları eşlik etmektedir. Kültürel etkinliklerde içeriklerin benzerliği ‘eş-biçimlilik’ olarak tanımlanabilir. Kurumlar rekabet sebebiyle risk almaktan kaçınıp rakiplerini gözeterek hareket etmek veya yasal zorunluluklar yüzünden benzer şablonlar içinde çalışmakla benzeşme eğilimi göstermektedir.

Yerel yönetimlerin kültür-sanat faaliyetlerini yıllık ihale yöntemi ile satın almaları, kültür yönetiminin doğasına aykırıdır. Kültürel faaliyetler hakkında halktan gelen şikâyetleri değerlendirecek mekanizmalar yerel yönetimlerde yetersiz kalmaktadır. Geleneksel yaşamı dikkate almayan toplu konutların, yerel kültüre zarar verdiği çok açıktır.  Yöredeki usta ve sanatçıları konu edinen teşvik edici yarışmaların çoğaltılması, yerel kültürün yerel yönetimlerin odağına yerleştirilmesi, yerelin tarihini kayıt altına almak üzere sözlü tarih çalışmaları yürütebilecek uzman istihdamı yapılması ve kültür yöneticiliği için asgari yeterlilik kriterlerinin oluşturulması gerekmektedir.

Yerel yönetimlerin kültür alanında bütçe kullanım ve kültür-sanat alanını fonlama pratikleri derinlemesine araştırılmalıdır.

Kültür merkezleri ihtiyaç odaklı anlayışla inşa edilmeli, gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki iyi örnekler incelenmeli. Mevcut yapı kapasitesinin sanat eğitimi için ortak kullanıma açılması düşünülmelidir.

Yerel yönetimlerin, kent konseyleri ve sivil toplum kuruluşları ile fikir alışverişi içinde çalışmalarını yürütmesi önemli bir noktayı oluşturmaktadır.

Kent kültüründe temel ölçüt, kalıcı kültür öğelerinin korunması, değerlendirilmesi ve geliştirilmesidir. Bu açıdan bakıldığında, son yıllarda çok kullanılan sürekli ve sürdürülebilir gelişme kavramının, kent kültürünün korunması açısından elverişli, ancak değerlendirilip zenginleştirilmesi yönünden yetersiz bir kavram olduğu düşünülebilir. Salt koruma ayağı ağır basan, gelişme yönü eksik bir kavramın ekonomik, toplumsal ve kültürel yönlerden tutucu uygulamalarla sınırlı kalarak, gereksinimlere yanıt vermeyecektir. Bu anlamda, belediye destekli tiyatro temsilleri, sergiler, kitap fuarları, halk oyunları gösterileri gibi etkinliklerle yetinilmesi eksik kent kültürü anlayışıdır.

 

Bir kent için en önemli kültür ve sanat öğeleri nelerdir?

Amerikalı kentsel teorisyen Kevin Lynch iyi bir kent formu için kentin sahip olması gereken 5 ana kıstas ve artı iki kriterin olduğunu söylemektedir. Bunlar; canlılık, duyu, uyum, erişim, denetim ve artı özellikler olarak verimlilik ve adalet kıstaslarıdır.  Kentlilerin genel ihtiyaçlarını karşılayıp aktivitelerini gerçekleştirdikleri güvenli bir kent “canlı ”bir kenttir. Kentliler tarafından algılanabilmesi için en iyi şekilde organize edilmiş kent, “duyumsanabilir - algılanabilir” kenttir. Sağlıklı yapılar ve kamusal alanları ile bu alanlar arasında iletişim döngüsünü sağlayabilen kent “uyumlu - sağlıklı” kenttir. Her yaştaki kentlinin kamusal alanlara, aktivite merkezlerine ve ihtiyaç duydukları bilgiye ulaşabilecekleri bir kent “erişilebilir” kenttir.

Kentler, barındırdıkları değerler yoluyla kent kimliğinin çerçevesini oluştururlar. Kent kimliği ise, kentin sürekliliğini sağlayan ayırt edici özelliklerdir. Kent kültürünün ve kimliğinin canlandırılmasında ve korunmasında yerel yönetimlerin etkisi büyüktür.

Küreselleşen ve gelişen dünyada, birey ve toplumların kendilerini pek çok açıdan ifade etmedeki yegâne aracı olan kent, birtakım ilgili kavramlarla anlamlı hale gelir. Kenti bir birikim süreci olarak ele almak da bu bağlamda kent kimliği ve kent kültürü kavramlarını doğru anlamaktan ve aralarındaki ilişkiyi anlamlandırmaktan geçmektedir.

Kente ait somut ve soyut değerlerin birçoğunun üretim süreci olan kültür, toplumsal yaşamın sürdürüldüğü kentin temel bileşenidir. Dolayısıyla kent kültürünü oluşturan unsurlar, maddi ve manevi anlamda çok yönlü olmaktadır.

Kent kültürünü meydana getiren en önemli unsurlarından biri olan tarihsel mirasın sürdürülmesi bu noktada kentlerin devamlılığının garantisidir. Bir kente has niteliklerin canlı tutulması, söz konusu mirasın geçmişten geleceğe aktarılması ile mümkündür. Yaşayan bir organizma olarak kenti geleceğe taşıyacak temel unsur, kente kimliğini kazandıran kültürel etkileşim araçlarıdır (Es, 2007: 50-51)


Dengeli bir kent, hangi sanatsal yapılara sahip olmalıdır?

Kent müzeleri,  müzeler, çocuk müzeleri, sanat galerileri, kültür merkezleri, opera sahneleri, kütüphaneler, parklar, meydanlar, açık hava amfi tiyatroları, rekreasyon alanları,  özgün tarihî ve mimarî yapılar bir kent için, olmazsa olmazlar.
 

Haldun Taner Müze Evinin kuruluşunda ve sonrasında etkinliklerinde çalıştınız, müzeler kentler için ne ifade eder?

Nur içinde yatsın, değerli Haldun Taner, Türk Sanat Tarihinde yeri büyük bir isim. Kendisinin adına düzenlenen Müze Evi’nin hazırlık aşamalarında Haldun Bey’in değerli eşi Demet Taner ve değerli sanat tarihi hocamız Murat Katoğlu’na yardım etmekten büyük onur duydum. Kurulduktan sonra da bir süre etkinlik içeriğini planladık. Haldun Bey’in anısına söyleşiler düzenlendi. Kadıköy için çok değerli bir oluşum olduğuna inanıyorum.

Müzeler kentlerin ve tarihin belleğinin canlı şahitleridir, hiç şüphe yok ki…


Dünyada sanatsal yönden sizi heyecanlandıran, kendini doğru ifade etmiş kentler var mı?

Ülkemde İstanbul, Ankara, Eskişehir, Mardin, Kapadokya diyebilirim. Dikkat çeken oluşumlarla Bayburt da önem teşkil ediyor. Dünyada ise Toledo, Berlin, Madrid, Barselona, Paris, Londra, NYC ilk aklıma gelenler.

 

Sivil Toplum hareketlerine çok önem veriyorsunuz, hangi kuruluşlarla aktif işbirliği içindesiniz? Sivil Toplum Örgütleri neden bu kadar önemli?

Türkiye’de STK anlayışı son 10 yılda bir ivme kazandı. Ancak henüz beklenen düzeyde toplumu kavrayabilmiş değil. Özellikle yüz yıllardır tüm dünyada süregelen bazı kavram ve inanışlar açısından çok yavaş ilerleme sağlanabiliyor olması düşündürücü. Bu açıdan bakıldığında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ni dünya genelinde sağlayabilmek, Eşit Ücret politikalarına ulaşabilmek,  yönetim mekanizmalarına adaletli şekilde yön verebilmek hep mücadele gerektiriyor. Bu mücadelenin de en doğru ve ses getiren yöntemi bir STK çatısı altında toplanabilmekten geçiyor.

Benim STK deneyimim yaklaşık 15 yıl önce Uluslararası İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Birliği (BPW) çatısı altında 1919’da kurulmuş, deneyimli, saygın ve alanında öncü işler başarmış bir kurumun parçası olmamla başladı.  Zaman içinde, 5 kıtaya yayılmış olan ve binlerce üyesi olan bu kadın örgütünün Kız Kulesi (Maiden’s Tower) Şubesini kurarak, alandaki hizmet ve farkındalık çalışmalarını sürdürmeye çabalıyorum. Bu röportajı okuyan ve belirttiğim ana başlıklarla ilgilenen tüm kadınları birlikte mücadeleye davet ediyorum.  Haklar verilmiyor, alınıyor! Yüzyılın hangi yüzyıl olduğu maalesef bu katılaşmış feodal ve adaletsiz tavırları değiştirmiyor. Dolayısı ile yola devam etmek, sayımızı artırmak, sesimizi duyurmak durumundayız. İlgilenenler için www.bpw-international.org sitesini incelemelerini öneririm. Ayrıca İstanbul Kadın Kültür Vakfı YK üyesi olarak çalışmaya devam ediyorum.

Ülkemizde Kültür ve Sanat alanında geleceğe tehlike yaratan en önemli unsur nedir?

Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Dolayısı ile sadece geçmişe bağlı kalarak, kısıtlı bir bakış açısı ile ilerleme sağlamak mümkün olamaz. Serbest düşünmek, eleştirel ruhtan kopmamak, aykırı olmaya -  sorgulamaya karşı olmamak her çağda değerlidir. Aksi davranışlar ise hem tehlike yaratır, hem de ilerlemenin önünü keser. Bu yönde bir duruş sergileyebilmek, düşün insanları ve sanatçılar açısından geleceğe olan güveni ve kendi hayatına daha güçlü sahip çıkmayı da beraberinde getirecektir.


Eğer büyük yetkiler elinizde olsaydı, ülkemizde temel olarak kültürel alanda ne yapmak isterdiniz?

Öncelikle çocuklarımızı ve gençlerimizi yakın plana alacak kapsamlı projeler başlatmak isterim. Onların hayatlarına estetik algının yerleşmesi, gelişimlerinde özgürce hayâl kurabilmelerini, kalıplaşmış ön yargılardan kurtulmalarını, kendi geçmişlerini doğru şekilde öğrenerek, kompleks duymadan, öz değerlerini farkında olmalarını sağlamak isterim. Bunun uzantısı olarak da, kadim kültürlerimiz konusunda donanımlı olabilmelerine ön ayak olabilmeyi önemserim.

23 Nisan 1920 gibi tarihî değeri çok büyük bir günü çocuklara armağan eden bir liderin vizyonunu kendime daima örnek alıyorum. O’nu anlamak O’nun yolunda aydınlanmaya çalışmak, bu aydınlanmanın çocuklardan ve gençlerden başlaması çok önemli. Buna inanıyorum…


Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür eder, değerli çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Ben de bu sayfalarda yer almaya değer görüldüğüm için şahsınızda tüm destek verenlere teşekkür ederim.



YÜCEL CANYARAN TEMİMHAN Kimdir?

Eğitimini İTÜ Devlet Konservatuarı’nda tamamladı. 2005

10 yıl  Genel Sanat Yönetmeni olarak görev yaptığı (2005-2015) Caddebostan Kültür Merkezi (CKM)  Türkiye'nin En İyi Kültür Merkezlerinden biri seçildi. 2007

“Müzikli Masallar” çocuk dinletilerini kurguladı ve gerçekleştirdi. 2006

925 öğrenci, 65 müzik öğretmeni ile Kadıköy Belediyesi’nin “Notalar Çocuklarla Buluşuyor” projesinin kurucusu oldu. 2007  Halen bu proje “Kadıköy Belediyesi Çocuk Sanat Merkezi” olarak  sürmektedir.

Dünya prömiyeri Filarmonia İstanbul ve İstanbul Devlet Opera Korosu tarafından gerçekleştirilen;  “Mehmetçik Oratoryosunun” proje yürütücülüğünü yaptı. 2009

7 yıl, kurucu destekçiliğini Doğuş Grubu’nun üstlendiği D- Marin Turgut Reis Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nin  Genel Sanat Yönetmenliğini yaptı. 2008-2015

Her yıl, 4 günde 25.000 izleyiciye ulaşan festivallerde dünyanın en önemli klasik müzik sanatçılarının yer aldığı 49 konser planladı. Yönetmenliğinin ikinci yılında festival Avrupa Festivaller Birliği üyeliğine kabul edilme başarısını yakaladı. 2009

Festival, Donizetti Klasik Müzik Ödülleri / Yılın En İyi Klasik Müzik Etkiniği Ödülü 2012; Skalite Ödülleri / Bölge Özel Ödülü 2012; Paris Stevie Ödülleri / En İyi Kurumsal İmaj Etkinliği 'Gümüş Stevie' 2014  kazandı.

“Kahraman Türk Kadınları Oratoryosunun” librettosunu yazdı. Projenin dünya prömiyeri İzmir'de gerçekleştirildi. 2010

Avrupa Kültür Başkenti Projeleri kapsamındaki “Doğru Yerel Yönetimler İçin, Kültür Yönetimi Formasyon Programı”nı tamamladı. 2010

D-Marin World ve Turkish Marinas  dergilerinde sanat içerikli yazılar yazdı. 2008-2017

Girne Uluslararası Taş Heykel Sempozyumu'nu başlatan yönetmendir. 2016

Kadıköy Belediyesi Gençlik Sanat Merkezi'nin genel sanat yönetmenliğini yaptı. 2016-2019

Kadıköy Belediyesi Haldun Taner Müze Evi'nin kuruluş çalışmalarında ve kültür planlamasında çalıştı. 2017-2019

Kültürel ve sanatsal içerikli yarışmalarda jüri üyesi olarak yer almakta, pek çok projeye gönüllü olarak destek vermektedir.

1919' da kurulan Uluslararası İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Birliği (BPW) /  Kız Kulesi - Maiden's Tower İstanbul Kulübü’nün Kurucu Başkanı’dır. 2018

Evli ve bir erkek çocuk annesidir.