Röportaj:
PROF. DR. NUR URFALIOĞLU
Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi
Ocak 2022 / İstanbul, Dilek ALP
Çocukluğumun en mutlu yıllarını birlikte geçirdiğim, gençlik yıllarımızda kopmadan, kariyer hayatımızın şekillenmesini takip ettiğimiz ve her başarısı ile gurur duyduğum meslektaşım, değerli arkadaşım Nur Urfalıoğlu ile sizler için sohbet ettik. Öğrencileri tarafından ilah ilan edilen, ders verdiği herkesin isimlerini eksiksiz hatırlayan, öğrencilerine mimarlığı sevdiren, öğrenci-öğretmen iletişiminde örnek, sınavlarda notu bol, ders anlatımı şahane, paylaşımda sınırsız, gülen güldüren, gezmelere doyamayan, çok fotoğraf çeken, yaklaşık 500 adet kahve fincanı koleksiyoneri, sosyal medya fenomeni, milenyum çocuğu (Milliyet Gazetesi) mimar olarak adı geçiyor dünyada. Kültür Varlıklarını Koruma konusunda ki haklı hassasiyetini takdir ettiğim Prof.Dr. Nur Urfalıoğlu…
Öğrencileriniz tarafından çok sevilen bir akademisyensiniz, derslerinize katılım çok fazla, yoğun ilgi odağısınız. Gençler sizi neden bu kadar çok seviyor?
Teşekkürler. Sanırım seviyorlar evet. 33 senedir öğretim üyesiyim ve bu işe mimarlık eğitimi aldığım kurumda yani Yıldız Teknik Üniversitesi’nde başladım ve devam ediyorum. Bu yüzden dersine girdiğim öğrenciler sanki benim her sene değişen sınıf arkadaşlarım gibi geliyor bana. Sevme sebeplerinin başında büyük kısmına ismi ile hitap etmem gelebilir, ama onlara yeri geliyor bir arkadaş, yeri geliyor bir anne, yeri geliyor bir abla gibi davranıyorum, belki de o yüzden. Bir de gençler samimiyeti anlıyorlar ve seviyorlar bence. Bir de işimi seviyorum, bence onu da anlıyorlar ve o yüzden de seviyorlar. (Çok zor soruymuş Dilekciğim…)
Ne tür kent mimari projelerinden hoşlanıyorsunuz? Mimari yaklaşımınızı nasıl tanımlarsınız?
Eski yapıların yeniden kullanımları için hazırlanan projeler hoşuma gidiyor. Son yıllarda onlarla ilgili de çok çalışma yaptım. Çünkü dün ve bugün, eski geleneksel malzeme ile çağdaş malzeme aynı projede yer alıyor ve bize çok şey anlatıyor bence. Maalesef hiç tasarlanmış yapısı olmayan bir mimarım. Eğer nasıl bir mekândan hoşlanırsınız diye bu soruya farklı bir açıdan bakarsam ferah, hizmet ettiği fonksiyona maksimum ölçüde hizmet eden ve yapıldığı çevreye değer katan projeleri seviyorum.
Korumacılık size diğer mimardan farklı bir bakış açısı sağlıyor mu? Günümüzde Kültür Varlıklarının Korunması kentlere nasıl yansıtılıyor? Bu açıdan Türk mimarisi ne durumda?
Bence evet, farklı bir bakış açısı sağlıyor. Özellikle koruma kurullarında çalışmaya başladıktan sonra restorasyon ve mimarlık tarihi eğitimi almamın aslında bana çok şeyler kattığını anladım. Restorasyon, koruma ve mimarlık tarihi ile pek ilgilenmeyen, ama eski kent merkezlerinde tescilli yapılar ile komşu bir yapı tasarlayan birçok mimarın, maalesef yanındaki eski yapı ve kent dokusu ile hiç ilgilenmediğini gördüm ve görüyorum. Özellikle eski kent merkezlerinde, kentsel sit alanlarında veya tescilli yapı komşuluğunda yeni bir yapı tasarlamak çok önemli bir konu bence. Ne gelenekselin benzeri veya kopyası olmalı, ne de çok aykırı veya eski yapıyı baskılayan/yok sayan/ezen. Çok hassas ve dozu iyi ayarlanan bir proje tasarlanmalı. Hem kendisi çevreye değer katmalı, hem yanındaki eski yapıyı değerlendirmeli, hem de günümüzde yapıldığı belli olmalı. Türk mimarisi çağlar boyunca aslında hep eskiye saygılı olmuş bence. Ama özellikle 1940’lardan itibaren bu saygının yavaş yavaş yok olduğunu söyleyebilirim.
Kent mimarisinde, geleceğe miras bırakmak ne denli önemli?
Her ülkenin, her milletin bir kültürü, yaşam tarzı, gelenekleri var. Bunları nesilden nesile aktarmazsanız yok olmaya mahkûmsunuzdur. Mimarlık da kültür ve geleneğin bir kolu. Topraklarımızdaki sayısız uygarlığın izlerini hiçe saymamak, yok etmemek, onlardan öğrenmek, ders almak ve günümüzde de onlara saygılı, inşa edildiği dönemi yansıtan yapılar yapmalıyız. Ayrıca her ülkenin ve kentin kimliği de, nesilden nesile aktarılan bu yapılar ile oluşuyor. Kentlerdeki eski yapıları yıkıp hepsini 20. veya 21. yy da yapılmış yapılar haline getirirsek hem kentler özelliklerini /kimliklerini yitirir hem de milletler/uluslar. Ve kimliksiz bence ruhu da olmayan birbirinin aynı kentler ortaya çıkar.
Kayseri kenti için sayısız çalışmanız var, Kayseri Türk Mimarisi açısından nasıl bir kent?
Ben liseyi Kayseri’de okudum. Ama o zaman liseyi bitirip üniversiteye girebilmek kaygısı ile 2 yıl kaldığım kenti aslında hiç tanımadığımı, yaklaşık 30 sene sonra görevli olarak tekrar oraya gittiğimde anladım. Belki de korumacı bir mimar gözüyle bakmaya başladım o yüzden. Kayseri tarih öncesi dönemden 20. yüzyılın ilk 30 yılına kadar olan dönemde, o bölgede yaşamış uygarlıkların izlerini, her şeye rağmen hala yansıtan nadir kentlerden bence. Örneğin; kent merkezinde Anadolu Selçuklunun cami, medrese ve kümbetlerini, Mimar Sinan’ın Kurşunlu Camisi’ni ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış olan tip projelerden Paul Bonatz tasarımı bir eğitim yapısını kentte yürüyerek kısa aralıklarla görebilirsiniz. Bu büyük bir zenginlik bence. Bunun yanı sıra bölgeye özgü sayısız konut yapısını da eklemek gerek. Arabayla dolaşırsanız da yarım saat uzaklıkta Kültepe Kaneş’e ulaşırsınız ve asırlar boyunca o topraklarda yerleşen insanların eserlerini bir günde görebilirsiniz.
Mimari bakış açısı ile Marka Kent nasıl olunur?
Öncelikle kurulduğu tarihten beri olan köklerine saygılı, günümüz koşullarına adapte olmuş, kentlinin sanat, kültür, sağlık, eğitim, ulaşım, alışveriş vb ihtiyaçlarına cevap verebilen araçlarla donatılmış, kolay ulaşılabilen ve bu fonksiyonların barındığı nitelikli yapılara sahip bir kent kolaylıkla marka kent olabilir.
Dünyada ve ülkemizde mimarlık açısından favori kentleriniz hangileridir?
(Çok zor soru) Türkiye’de İstanbul, Kayseri, Safranbolu, Beypazarı. Dünyada ise çok var. Floransa, Prag, Berlin, Budapeşte, Viyana, Havana, Şikago, Washington D.C., Santa Fe, Barcelona, Sevilla. Aslında eski ile yeniyi mecburen çok iyi birleştiren Rotterdam ı da eklemek gerek. Onu söylerken de Brügge geldi aklıma. Aa tabii Dubai de var. (İşçiliği mükemmel birbiri ile yarışan binalar.)
Kent kimliğini oluşturma/koruma konusunda kent yöneticilerine düşen görevler nelerdir?
(Amanın kendimi sınavda hissettim) Daha önce dediğim gibi özellikle yerel yönetimlerdeki yöneticiler “Öncelikle kurulduğu tarihten beri olan köklerine saygılı, günümüz koşullarına adapte olmuş, kentlinin sanat, kültür, sağlık, eğitim, ulaşım, alışveriş vb ihtiyaçlarına cevap verebilen araçlarla donatılmış, kolay ulaşılabilen ve bu fonksiyonların barındığı nitelikli yapılara sahip bir kent” hedefine hizmet etmeliler. Bunları sağlarlarsa dünyada marka kent olarak anılacak, eski yapıların günümüz fonksiyonlarına göre değerlendirildiği bir kentin yöneticisi olacaklardır. Özellikle kentlerdeki eski yapı stoğunu değerlendirmek çok önemli. Yöneticilere, bakanları ve devlet adamlarını da eklemeliyiz. Onların da kentlere bakışı çok önemli.
Topraklarımızda mimarlık tarihimiz nereye doğru gidiyor? Dünya ölçeğinde saygın bir mimarlık odağına sahip olmak nasıl gerçekleşir?
Çok iyi bir yere gittiğini veya çok iyi bir yerde olduğumuzu söyleyemeyeceğim maalesef. Kişisel çabalar yeterli olmuyor. İnsanımızın mimarlığımızla ilgili top yekün bilinçlendirilmesi gerekiyor. Mimarlık mesleğinin değerinin ve öneminin, bir an önce, meslek odaları ve meslektaşlarımız tarafından, en az dünyadaki diğer ülkelerde olduğu gibi saygın bir meslek haline getirilmesi gerekiyor. Meslekte etik kurallara uyulmalı. Ama bundan uzaklaşalı epey oluyor. Çok söylenecek şey var ama susma hakkımı kullanacağım.
Beğendiğiniz mimarlar kimlerdir? Mimar Sinan ve Mimar Kemalettin desem…
Mimar Sinan, Mimar Kemalettin, Vedat Tek, Sedat Hakkı Eldem Seyfi Arkan… Belki Semih Rüstem’i de ekleyebilirim. Utarit İzgi’nin sanatçılarla ortak yaptığı tasarımlarını da çok değerli buluyorum. Mimar Sinan bütün dünyada hala bilinen en önemli mimarımız. Yaşadığı dönem ve şartlarda çok zor bir görev yapmış ve elli sene gibi bir dönem aynı görevi sürdürmüş bu belki de dünyada bir rekor. Hem iyi bir mimar hem iyi bir yönetici bence. Mimar Kemaleddin de okuduklarımdan anladığım kadarıyla aslında hassas bir insan ve yetenekli bir mimar. Dönemin önemli üsluplarını incelemiş, denemiş. Örneğin; Osmanlının klasik döneminin kubbe, çini vs ögelerine referans veren yapılar yaptığı gibi, Art Nouveaou üslupta da denemeler yapmış.
Atatürk’ün kent mimarisine bakış açısı nasıldı?
Çok vizyoner bir insan, bunu bir kere daha yinelemek lazım. Yeni bir ülkeye yeni bir başkent inşa ediyor. Bunun için dünyanın her yerinden alanında öncü, mimarlardan heykeltıraşlara, kent planlamacıdan peyzaj mimarına, madencisinden metalurji uzmanına, botanikçiden zooloğa kadar her alanda bütün uzmanlık alanlarından uzmanlar çağırıyor. Üstelik öyle güzel bir sıralama yapıyor ki her açıdan her konuda paralel işler yapıyor. Anadolu topraklarındaki uygarlıklardan kalan yapıların rölövelerinin alınmasını istiyor. Buna paralel kanun çıkarıyor. Müzelerde görevli her memurun terfi edebilmesi için eski eserlerle ilgili bir tez hazırlamasını istiyor vs. Bir doktora öğrencim çalıştı bu konuyu harika şeyler var düşündüğü. Merak edenler Çiğdem Bilgen’in doktora tezini inceleyebilirler. Her kente Halk evleri açıyor, saymakla bitmez. Tip projeler hazırlatıyor. Biraz önce sözünü ettiğim Kayseri’deki okul projesi de bu tip projelerden. Kent planları hazırlatıyor. O da önceliği bu toprakların tarih ve kültürüne vermiştir.
Size dünya çapında önemli bir proje tasarlama şansı verildi, ne olurdu?
(Bir zor soru daha) Sanırım parasız hizmet verecek bir sağlık kurumu ile bir eğitim kurumu tasarlamak isterdim. Yaş aldıkça sağlığın ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Hele ki covid olduktan sonra.
Günümüz mimarlarını nasıl buluyorsunuz? Genç mimarlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Çok iyi şeyler düşünmüyorum. Meslek etiğini unuttuğumuzu ve günü kurtarma peşinde olduğumuzu düşünüyorum. Yaptığımız işin sonuçlarının farkında değiliz birçoğumuz. Çizdiğimiz her çizginin anlamını düşünmüyoruz bence uzun zamandır. Ama benzer şeyler her meslek alanında duyduğum şeyler. Meslek odamız da bu işe sahip çıkmalı. Genç mimarlar ve mimar adaylarının öncelikle kendilerine ve mesleklerine saygı duymalarını, her gün okuyarak bilgi düzeylerini arttırıp bunu hem yaşamlarına hem de yaptıkları projelere yansıtmaları ve çizdikleri çizginin sorumluluğunun farkında olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Eşsiz bir kahve fincanları koleksiyonuna sahipsiniz. Nur'un Türk Kahve Fincanlarını biraz anlatır mısınız?
Sağ olun ne koleksiyonlar var, benimki onların yanında hiç sayılır. 2015 de farkında olmadan başladım aslında. Önce yeni fincanlardan yeni tasarımlardan alıyordum, son bir senedir de ağırlıklı olarak eski fincanlardan topluyorum. Bunlar içinde de üzerinde bir yapı veya kent betimlemesi olanlar öncelikli. Hatta onlarla ilgili bir makale yazmayı planlıyorum vakit bulursam. Aslında twitter hesabımda Öğreten Fincan diye arada yazıyorum resimleri ile birlikte. Bir fincan resminden nerelere geliyor bazen konular. Mimarlık tarihinin de aslında fincanlar üzerindeki resimler yoluyla öğrenilebileceği ve öğretilebileceği iddiasındayım. Eski öğrencilerim müze yapın diyorlar ama çok uzun ve zor bir süreç bu, ayrıca maddi olarak da çok pahalı. Yine de düşünüyorum ara ara, bakalım ömrüm vefa ederse belki olur. Hele bir emekli olayım…
Bu öğreten sohbete vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz, tekrar başarılarınızın devamını diliyoruz.
Ben teşekkür ederim. Çok güzel, düşündürücü, zorlayan sorulardı. Hatta benim bile hiç düşünmediklerim var aralarında…
PROF. DR. NUR URFALIOĞLU KİMDİR?
Mimar, Restorasyon ve Mimarlık Tarihi Uzmanı, Akademisyen (d. 1966 İstanbul)
1966 yılında İstanbul'da doğdu. 1987'de Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü'nden mezun oldu. Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Rölöve-Restorasyon Programı'nda 1989'da yüksek lisans, 1995'te doktora eğitimini tamamladı. 1997 yılında Mimarlık Tarihi ve Kuramı Bilim Dalı'nda Doçent, 2011'de Profesör unvanını aldı.
1989 yılından beri Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı'nda görev yapmaktadır. Ocak 2012 - Eylül 2014 arasında Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde kurucu dekan olarak görev yapmıştır.
1989'dan bu yana çeşitli dergiler için makaleler yazdı, çeşitli projelerde danışmanlıklar yaptı, yurtiçi ve yurtdışında birçok bildiri sundu ve konferans verdi.
Biri İngilizce-Türkçe, diğeri İngilizce-Türkçe-Almanca-Fransızca olmak üzere 4 kitabı vardır.
1995 yılında Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) ABD Komitesi'nin burslusu olarak ABD İçişleri Bakanlığı Milli Park Servisi'nin New Mexico Eyaleti'nde 3 yapının rölövelerinin çıkarılması ve restitüsyon- restorasyon projelerinin hazırlanmasında görev almıştır.
Urfalıoğlu aynı zamanda, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kayseri Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu üyesidir ve 2010 yılından beri koruma kurullarında görev yapmaktadır.