Bile bile kaç kere aynı kabuğu zırh bilebilir insan. Bir yanımız sonu olmayan bir derya içinde boğulmaktan yorulup kalakalıyor... Deryanın içinde saklı kalan yolların ise canı sağ, sureti Irak olsun. Meşrulaştırılan kırgınlıkların, kayıpların kısaca tahriplerin bir zafer edası ile ne alâ kutluyor olması büküyor tüm canları ve bir parçası daha eksiliyor puzzledan an olmuş dalkavukları. Resmin bütününe bakınca ne kadar harika ve yardımseveriz katiyen alamaz almaz veririz payidar hoş bir can kırgınlıkları. Can olur adımlarımızın dört bir yanı kasımın yapraklarından dökülür yerini seher yeline usulca bırakır. Rüzgârın götürdüğü can kırıkları, şükür yerini bahara bırakır. Bakmak ve görmek arasındaki ince çizgiye karşı kör olur insanlığımız kimi zaman şaşı kalır. Bu gidişte bir terslik var demeye cesaretimiz yerinde saklanır diller ziyanı lal olur da kalır.
Vefayı, güveni daha kaç kere süründüreceğiz ki bilinmez mevsimlerin çarşafın da bir yaşam daha heba olur. En büyük sır budur ki bir el uzatmayı insanlık bilmez bunu insan, menfaatini hak bilir divan da oturur kalır. Sığınır insan bir günün diğer bir güne gebe kalışından hali nice serdivanlar da beyhude yol alır.
Güneş doğuyor batıyor, bulut yağmur oluyor ama hiçbirimiz kime küsüyor, neye kör kalıp, neye sağır olup bir günü daha bitirip kalakalıyor olmanın suhteliği ile bir ömrü tüketiyor da haybe yol alıp tükeniyor. Ya bir çaylaktın ya da bir tohum ey insan. Ustan doğruysa yanlışlıkla olsan doğrudan ödün vermiyor olmanın nihayeti ki paha biçilemez kaftan oldu aldı yerini en nadide çeper de bir fistan. Müderrisi doğruluk olanın gelmez yere sırtı kolay kolay diyor insanoğlu, oysa doğru durana tac mahal yerine taş mahali hak görüyor beyhude meydanların tan yerinde ki feveranlar. Velev ki niyetin güzelliği yolun doğruluğu kalbindeki inançtan ileri gelir insanın, bakii kalan bir ömrün dirhemi ki apayrı bir har kalır. Yaşam denen çizgi bundan sonra hâl alır can alır...