1970’li yıllarında başında Kars’tan göç ederek önce İstanbul ardından 1978 yılında Gebze’ye geldik.
Gebze-Ardahan arası 1400 km.
Ülkenin bir ucundan bir başka ucuna aş ve iş bulma umuduyla bizim gibi binlerce aile göç etmişiz.
TÜİK’in geçtiğimiz yıllara dönük verilerine göre Kars, Ardahan ve Iğdırlıların en yoğun yaşadığı bölgelerin başında Gebze bölgesi (Çayırova-Darıca-Dilovası) geliyor.
Gebze’de nüfus yoğunluğu olarak Ardahanlılar ikinci sırada. Kars, Ardahan, Iğdır’ı tek il olarak düşündüğünüzde ise Gebze’de en çok nüfusa sahip olarak ilk sırada yer alıyor.
Resmi veriler öyle diyor.
Bunları niye yazdım?
Bu kadar kayda değer bir nüfus potansiyeline karşın Kars, Ardahan ve Iğdırlılar muhtarlık seçiminde dahi bir araya gelemiyor, gelmiyor.
Kendi potansiyellerini harekete geçirip ilçe de etkin ve yetkin olamıyor.
Nedenlerini birçok şekilde sıralamak mümkündür.
Ancak en önemli neden bu üç ilin insanı ne yazık ki öz hemşerisinin bir belediye başkanı, milletvekili veya mühim bir noktada olmasına yeterince çaba göstermiyor.
Veya anlaşılmaz bir biçimde kayıtsız kalıyor istemiyor!
Nedenlerden biriside Kars, Ardahan, Iğdırlı STK ve kanaat önderi denilecek kişilerin sayısının az ve cılız olmasıdır.
Bunları mikro milliyetçilik, bölgecilik, hemşericilik düşüncelerine her zaman karşı çıkmış birisi olarak yazıyorum.
Kars, Ardahan, Iğdırlılar Gebze’nin zencileridir, her daim unutulmuş, ötekileştirilmiş, yok sayılmışlarıdır.
En çok horlanan, dışlananlarıdır.
En kötü olaylarda hemen Kars veya Ardahanlılar kasıtlı olarak ifade edilir.
En kötü işlerde hep bu yörenin insanları çalıştırılmıştır.
Anımsayın Gebze bölgesinde bir ara kimi fabrikalarda ‘Karslılar işe alınmaz’ diye tabela asıldığını söylentisini herkes bilir.
Böylesine bir aşağılanmaya dahi maruz bırakılmıştı.
Sonuç olarak Kars, Ardahan, Iğdır’dan aş ve iş için göç edip gelen bu insanların 4’ncü kuşaklarıda benzer şeyleri yaşıyor.
Kars, Ardahan, Iğdırlı topluluğununun içinde ilçeyi, ili, ülkeyi yönetecek, STK’larda, bürokraside ve her yerde liderlik vasfı taşıyan yetenek ve birikime sahip o kadar çok insan var ki.
Çok kadim bir coğrafyanın çocuklarıyız, kültürümüz, tarihimiz o kadar görkemli ki.
Mikro milliyetçilik yapmadan kendi kültürümüz, gelenek ve göreneklerimizle doğmasak ta doyduğumuz bu topraklarda bizde varız demenin zamanı değil mi?
Bu kadar yok sayılmak yetmedi mi acaba?