AKP hükümeti; hazineye devasa yükler getirmesine rağmen Yap-İşlet-Devlet modelinden vazgeçmiyor. Mega projelerin sonuncusu özel bir yasa ile düzenlenen Kanal İstanbul oldu. Yaklaşık 15 milyar dolara mal olması beklenen projenin ihalesini alacak firmaya Garanti kapsamında belirlenen yıllık ücretin 3 milyar doları aşması bekleniyor. Mega projelerin sadece 2018 bütçesindeki tahmini tutarı 6,2 milyar TL’yi aştığı düşünüldüğünde Kanal İstanbul hazinede yeni bir karadelik olacak. 2017 yılındaki toplam bütçe açığının yüzde 10’unu Yap-İşlet-Devlet projesiyle işleyen garanti yatırımları oluşturuyor.
Kanal İstanbul projesinin artan boğaz trafiğini azaltacağı iddia ediliyor, fakat Boğaz trafiği geçmiş döneme göre yüzde 22 azaldığı söyleniyor. Proje kapsamında sunulması planlanan gemi geçişi zorunluluğunun ise Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereği mümkün olmadığı öğrenildi.
Proje’ye özel yasal düzenleme
Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu koridoru üzerinde gerçekleştirilecek olan Kanal İstanbul projesinin yap-işlet-devret modeliyle hayata geçirilmesi için yasal düzenlemeye gidiliyor. Kanal İstanbul’a ilişkin düzenleme bugün genel kurula gelmesi bekleniyor.
Verilen kanun teklifi ile 3996 Sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkındaki Kanunun kapsam maddesine ‘denizleri gölleri, nehirleri, birbirine bağlayarak gemilerin seyrüseferine imkân veren suyolu işlevi görecek kanal veya benzeri altyapı tesisleri, lojistik faaliyet alanları, raylı ulaşım sistemleri ile bunların bakım, onarım, işletme, manevra, geceleme gibi ihtiyaçların karşılanacağı alan ve tesisleri’ ibaresi eklendi.
Konu ile ilgili Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Tekin’le konuştuk.
Boğaz trafiğinde artış yok
Kanal İstanbul projesinin İstanbul Boğazı’na alternatif olacağından şüpheli olduğunu söyleyen Tekin, “Bu proje, İstanbul Boğazı’na alternatif olarak sunulmuş bir proje, yapılma teklifinin gerekçesi olarak da boğazdan geçen gemi trafiği gösteriliyor. Tehlikeli madde taşıyan gemilerin artışı gibi ifade ediliyor ama devlet kurumu istatistiklerine göre boğazda bir gemi artışı söz konusu değil. Aksine gemi trafiğinde yüzde 22’lik bir azalma var” ifadelerine yer verdi.
Kanal İstanbul’u zorunlu tutamazlar
Bu kanaldan geçecek gemi sayısına ilişkin verilecek taahhüdün sağlanmasının zorluğuna işaret eden Tekin, “Ortada bir Montrö Boğazlar sözleşmesi var. Zaten İstanbul Boğazı uluslararası bir suyoludur ve gemiler serbest geçiş hakkına sahiptir. Dolayısıyla, böyle bir olanak varken nasıl bu suyolu kullanılacak bu durumda neye göre taahhüt verilecek bu da bir soru işareti” dedi.
Yapılan projenin bir suyolu projesinden çok başka öğeler de içerdiğini ifade eden Tekin, şöyle devam etti:
“Projenin genelinde Karadeniz’e yapılması planlanan konteynır limanları var. Yine onun dışında oradan çıkarılacak hafriyat neticesinde Marmara Denizinde oluşturulacak adacıklar var. Yasa önerisinde, yat limanından, konteynır limanına, Marmara denizinde oluşacak adalara kadar biz hepsinde yap-işlet-devret modelini kullanabiliriz deniyor.”
Taahhütler karşılanmazsa faturanın Osman Gazi Köprüsünde olduğu gibi halka kesileceğini belirten Tekin, “O kadar gemi geçmez ve proje tamamlanamazsa, bu yatırımlar kim tarafından karşılanacak? Dolayısıyla fatura yine halka yüklenecek. Birincisi, sahiden rekabet ortamı yaratılacak mı? İkincisi de verilen taahhütler ne olacak? ” diye konuştu.
***
Beton rantı uğruna…
Uzmanlara göre, Kanal İstanbul projesinin temel hedeflerinden biri inşaat sektörünü büyütmek. Tüm ekonomiyi beton rantına bağlayan AKP, Kanal İstanbul projesi ile kentin bakir alanlarına göz dikti. Hem projenin kendisi hem de proje nedeniyle oluşacak yeni cazibe merkezleri ile inşaat sektörüne yeni rant alanları açılmak isteniyor.
Projeyle doğal çevrenin, tarım alanlarının, ormanların, su havzalarının korunması; İstanbul’da yaşayan yurttaşların sağlıklı bir çevrede yaşaması dikkate alınmıyor. İktidar, “Kanal İstanbul” projesinin neticesinde doğal çevrenin, yaşam alanlarının ve su havzalarının yok olmasını aklına bile getirmiyor. Dolayısı ile yurttaşların genel çıkarları ve ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmesi gereken merkezi ve yerel yönetimler, tam tersine yurttaşların doğal çevrede sağlıklı yaşama haklarını hiçe sayarak inşaat sektörüne rant sağlamak uğruna her geçen gün yeni projeleri hayata geçiriliyor, onlara uygun da yasal düzenlemeler getiriliyor.
Kaynak Birgün Gazetesi