Kadına şiddet ya da savaş !

 

 

Soru biraz garip gelebilir.

Ama, sayısal değerleri incelediğimizde, ülkemizde kadına şiddet konusunda gelinen noktanın, savaş şartlarında yaşamını yitirenlerin sayısından çok bir çizgiyi göstermesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Mevcut rakamların tesadüf olmadığını da…

Geçtiğimiz günlerde, yani 25 Kasım’da, Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinliklerine tanık olduk.

Bu konudaki araştırmalar, kadının toplumsal hayattaki yerine işaret ediyor.

Mesela, 2010-2015 arasında Türkiye'de 1134 kadın yaşamını yitirmiş.

Bunların 15'i yaşları 13 ile 18 arasında değişen kız çocukları. Ne yazık değil mi ?

Şiddet gören her 3 kadından biri intihar etmeyi düşünüyor ?

Kabul edilebilir mi ?

Kadınlar endişe verici bir oranla yardım ummadığı için kurumlara başvuramıyor ya da başvurmuyor.

Bu neyin güvensizliği acaba ?

Bu arada, polisten istenen yardımın yüzde 27'si de eşle uzlaştırılmayla sonuçlanmış. Yani, şiddet gören kadın yine şiddeti uygulayan unsura teslim edilmiş.

Öte yandan, kadına yönelik şiddette uygulanan ceza sistematiğinin caydırıcı özellikler taşımaması da, çok önemli bir sorun.

Yargının cinayetlere ilişkin davalarda 'tahrik', 'iyi hal, 'pişmanlık' gibi 'indirimlere' gitmesi, kadına yönelik şiddetin engellenmesinin engelliyor.

Cinsel istismar, cinayet ve kadına şiddete karşı uygulanan cezasızlık ya da 'indirim' politikası sorunun çözümünü de ortadan kaldırıyor. 

Kadına şiddet uygulamanın, hatta cinayetle sonuçlanan şiddet olaylarının bahaneleri mi, onlar tam bir komedi.

‘Saçını kızıla boyatmak’,

‘Yeni elbise almak’,

‘Patates köfte yapmamak’,

‘Tuzluğu uzatmamak’

Veya sadece ‘gıcık olmak’…

Ve tabi ki şüphe, reddedilme, ayrılma isteği, namus, töre…

Bu cinayetlerin failler mi ?

'Koca', ‘sevgili’, ‘baba’, ‘oğul’ ve, ‘erkek kardeş’.

Kısaca, kadınların en yakınındaki erkekler…

2010-2015 arasını kapsayan dönemde öldürülen kadınlardan 608’inin faili eş veya eski eş, 161’inin faili erkek arkadaş veya eski erkek arkadaş, 213’ünün faili ise ailesindeki erkekler (baba, oğul, erkek kardeş, damat, kayınpeder) veya akrabası oldu.

Hal böyleyken, başlıktaki soru doğru değil mi ?

Bu savaşın da mutlaka sonlandırılması gerek.

Bu savaşın sorumlusu biziz. Yani, eğitim, toplumsal kültür, aile yapısı ve A’dan Z’ye erkekler.

Savaşa hayır diyorsak, önce kendi kapımızın önünü temizlemek adına bu sorunu çözmemiz gerek.