Ekranların ölümsüz kahramanı James Bond her zaman son teknolojiyi bizlerle paylaşma konusunda en hızlısı olmuştur, ancak 1970'ler ve 80'lerdeki televizyon dedektif dizilerinin çoğu bugün şüphesiz çok komik görünüyor. Polis, hırsızı telefon kulübesi bulamadıkları için yakalayamıyor ve kahraman telefon edemediği için saatlerce koşuyor. Bu, günümüz izleyicileri için ne kadar anlamsız ve komik sahneler değil mi?
Cep telefonları var olmadan önce hayatın nasıl olduğunu gerçekten hatırlamıyoruz. En azından ben hatırlamıyorum. Böyle olmasını kimse beklemiyordu. Cep telefonları piyasaya sürüldüğünde, zanaatkârlar, fotoğrafçılar ve tamirciler gibi belirli iş gücüne muhtemelen uygun olabilecek özel bir telefon hizmeti biçimi olarak görülüyordu.
Ancak herkes, cep telefonlarının kişiden kişiye iletişim için üstleneceği rolü çok hafife aldı. 1870'lerde telefon tanıtıldığında, işadamları, doktorlar, zanaatkârlar vb. için de bir lüks olarak görülüyordu. Kesinlikle açık yazılı mesajlar ileten telgrafla rekabet edemeyecek, kullanışlılığı şüpheli bir cihazdı. Ancak çok geçmeden insanlar, özellikle aile ve arkadaşlar arasında telefonun kullanım alanları bulmaya başladı.
Telefon mesafeyi ortadan kaldırırken, cep telefonu insanları tren, araba ve uçakla aynı şekilde uzayın sınırlarından kurtardı. Cep telefonu artık popüler kültürümüzün bir parçası. Cep telefonu tutum ve beklentilerimizi değiştirdi. İnsanlar bir toplantıya geç kalırsa, cep telefonlarını arayarak diğerlerini bilgilendirmeleri beklenir. Artık nerede ve ne zaman buluşacağınız konusunda anlaşmaya gerek yok. İnsanlar birbirlerini cep telefonlarından arayarak o an nerede olduklarını söyleyebilirler.
Bununla birlikte, muhtemelen en ilginç olan, cep telefonunun bizi uzayın kısıtlamalarından kurtarmış olmasıdır. Sabit bir telefondan çağrı yönlendirme sayesinde, bir telefon görüşmesi neredeyse her yere gidebilir. En yakın arkadaşınızla on dakika konuştuktan sonra onun Londra'da olduğunu anlıyorsunuz. Bu da “İki haftalığına Kore’de ve ulaşılamıyor” gibi mazeretlerin artık kabul edilemez olduğu anlamına geliyor. Ne demek ulaşılamıyor? Telefonu açık değil mi?
Birçok icat toplumda devrim yarattı belki ama en vazgeçilmez olanı 1876'da topluma tanıtılan telefon oldu. Mucit Alexander Graham Bell bu fikri geliştirdi ve bu telefon onu ünlü yaptı çünkü iletişim asla eskisi gibi olmayacaktı. Telefon toplum üzerinde inanılmaz bir etki yaptı.
Telefon günlük hayatın bir gerekliliği haline gelmesine rağmen, önceleri halk tarafından tam anlaşılamadı. Telefon güçlü bir yenilik olmasına rağmen, kimse onu ciddiye almadı. Bu şüpheciliğin nedeni, telefon aracılığıyla iletişim kurmanın devrimci fikriydi, dünya telefonla ve onun mucidiyle alay ederek epeyce zaman harcadı. Bu fikir birkaç yıl sürdü, ancak daha sonra halkın görüşü değişmeye başladı.
İnsanlar telefonun önemini ve neler başarabileceğini görmeye başladılar. Artık telefon yardımıyla bireyler çok daha hızlı bir şekilde iletişim kurdular. Mesajlar anında gönderilebildiğinden, iletişim kurmak için daha az zaman harcanması toplum için büyük bir çekicilikti. Bu buluş harikaydı…
Alexander Graham Bell'in 1876'da telefonu icadı, iletişimde de bir atılım olan dünyayı değiştiren bir olaydı. Bell'in icadından önce, mesaj göndermenin en hızlı yöntemi telgraf hatları üzerinden Mors kodunu kullanmaktı. Ancak, bir kişinin sesini telgrafla iletmenin bir yolu yoktu. Kendi döneminde yenilikçi bir yöntem olarak kabul edilen telgraftan önce, acil mesajların sevk süvarileri, güvercinler, gemiler veya duman işaretleri ile gönderilmesi gerekiyordu.
İskoç bilim adamı Bell, tüm hayatını sağırların eğitimine adamıştı. Aslında sağırların sessizliğini ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Bunu başaramadı ama her gün yeni bir özelliğe kavuşan telefonla birbirinden kilometrelerce uzaktaki insanların birbirlerini duymalarını sağladı. Öte yandan para kazanmak için telgraf geliştirmeye çalışıyordu. Bell, insan kulağının titreşimleri ve telleri nasıl güçlendirdiği konusundaki kapsamlı bilgisi sayesinde, insan sesini iletmenin mümkün olduğunu fark etti. Çalışmaları ve çabaları sonuç verdi ve 14 Şubat 1876 günü Bell ve Gray telefon patenti almak için ayrı ayrı başvuru yaptı. Bell'e 7 Mart 1876 günü istediği patent verildi. 174.465 nolu patentini alan Bell atölyede denemelerini sürdürürken telefonu çalıştırmak için kullandığı bataryadan pantolonuna asit döküldü. Watson'u yardıma çağırdı.
Telefondaki ilk görüşme şu şekilde oldu:
“Sn. Watson! Buraya gel. Seni görmek istiyorum."
1892'de Alexander Graham Bell ilk uzun mesafe telefon görüşmesini yapma girişiminde bulundu ve sesi New York'tan Chicago'ya ulaştı. Böylece telefon şebekesi, ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra hızla genişledi. On yıllık bir süre içinde önce Amerika'ya daha sonra tüm dünyaya yayıldı.
Telefon yakın yıllara dek Türkiye'de olduğu gibi santraller ve memurlar aracılığı ile yürütüldü. Bir süre sonra santrallerde erkek memur yerine kadın memurun çalışması geleneği başladı. İlk kadın santral memuru da Boston'da çalışmaya başlayan Emma Nutt olmuştu.
Telefonun olanaklarından yararlanarak müşteri çekmek isteyen oteller arasında kıyasıya bir savaş başladı. Oteller ünlü müzik, tiyatro, opera, konser salonlarına bağlanan telefon "Tiyatrofon" hattı ile aldıkları sesi lobilerinde oturan müşterilerine dinletmeye başladı. Bu evlere ve iş yerlerine yayıldı.
Graham Bell belleklerde telefonun bulucusu olarak yer etse de adının öne çıkmadığı çalışmaları da vardı. Bunlardan biri büyük bir ilgi ile tüm dünyanın izlediği National Geographic Dergisi’ndeki yöneticiliğiydi. Silahlı saldırıya uğrayan ABD Başkanı Garfield'ın bedenindeki kurşunların yerini belirlemede ilk kez kullandığı Röntgen'in X ışınları ile tanıyı geliştirilmesinde kullanıldı. Deniz ve hava taşımacılığı için sayısız projeler gerçekleştirdi.
1893 yılında telefon ile ilgili gelişmeleri kaleme alan bir yazar gözlemini şöyle dile getirdi: "Şu anda duyabildiğimiz sanatçı ve şarkıcıları bir süre sonra insanlık görmeyi de başaracak." Tabii ilk televizyonun 30 yıl sonra, 1923 yılında İngiltere'nin küçük bir kasabasında John Logie Baird tarafından icat edileceğini o an bilmiyordu.
Bazı mucitlerin icatları tarihe iz bırakmadan zamanın sislerinde kaybolurken, bazı mucitlerin icatları günlük hayatımızın her yönünü değiştirecek kadar güçlüdür. Telefonun icadı da böyle bir dönüşümü beraberinde getirdi. Bugün birçok işi kolayca halledebileceğimiz telefonlarımıza yapışmış durumdayız ve kablolardan arınmış bir dünyada, telefonlarımız hayatımızın her anında başımızın tacı. 14 Şubat dünya için Sevgililer Günü mü yoksa hayatımızda tutku ile el kadar bir makinaya duyduğumuz minnetin kutlama günü mü artık siz karar verin…
BİLGİ:
Cep telefonunun mucidi ABD'li J.F Mitchell ve Martin Cooper olarak bilinir. Motorola şirketinde mühendis olarak çalışırken 1973'te ilk cep telefonunu geliştiren Martin Cooper, "İlk cep telefonları bir kilodan ağırdı, bataryası 20 dakikadan fazla dayanmıyordu, ancak bu telefonların uzun süre elde tutulmaması açısından iyiydi" demişti.
Türkiye'de ilk GSM operatörü 1994’de 900 Mhz frekansında hizmete başlayan Turkcell oldu. Turkcell'i iki ay sonra hizmete başlayan Telsim takip etti. İlk cep telefonu görüşmesi 23 Şubat 1994 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Başbakan Tansu Çiller arasında yapıldı.