Yaşadığımız dönemde, hayatın her alanında, egemen fikirlerden, farklı fikirleri öne sürenleri, ihbar eden, jurnalleyen insanlar ortaya çıkmaya başladı. Yolda yürürken, öğretmenler odasında, otobüste, konuştuğunuz her yerde, her anda, jurnalciler iş başında, hatta jurnalcileri jurnalleyen jurnalciler var. Her türlü bilgiyi yalan yanlış yetkililere ulaştırıyorlar. Helal olsun onlara, helal olsun…
Böyle olunca bir soruşturmaya uğramanız an meselesi, hatta soruşturmaya uğramıyorsanız sizde bir sıkıntı var demektir. Ya da erken mi ifade ettik acaba? Her an uğrayabilir siniz. Şu an savcılıklar dosyalardan geçilmiyor. Kamu çalışanı iseniz, adli soruşturmanın yanında bir de idari soruşturma geçiriyorsunuz. Soruşturmalarla ilgili sarı zarflar gelince aynı Kafka’nın kitaplarında gibi, çantalı muhakkik ve müfettişler hemen yanı başınızda oluveriyor. O an, Kafka’nın büyüklüğünü bir kez daha anlayıveriyorsunuz. Şimdi de sanki bizler için, bu günler için yazılmış gibi. Savcılar suçlamalar karşısında kendinizi anlatmanızı ve suçsuzluğunuzu ispatlamanızı istiyor. Suçlayana kimse kanıt ve delil sormuyor. Bu günlerde herkes, her türlü sıkıntısı olan kimseyi dilekçelerle jurnalleyiveriyor. Savcılıklarda o kadar çok dosya ve şikayet birikmiş durumda ki bizler de gide gele bu duruma şahidiz. Gerçekten savcıların işi çok zor.
Tarihçiler ilerde böyle bir dönemi herhalde jurnalciler ve itirafçılar dönemi diye yazacaklardır. Jurnalciler aslında, özgürlük, demokrasi ve kişisel var olma hakkına saldırıyorlar. Türkiye bu ihbarcılar ve jurnalcilerin yarattığı toplumsal ve siyasal koşulların boyunduruluğundan acilen çıkmalıdır. Yoksa, bu ihbarcılar ve jurnalciler her an her yerde körleşmiş bilinçleri ve olmayan vicdani yanları ile birer tetikçi olarak yaşamdaki yerlerini kalıcı hale getirecekler. Toplum olarak bizim tetikçilere ihtiyacımız yok. Ama, her türlü tetikçiler hukuksal olarak hesap sormaya ihtiyacımız var. Bunu yapabilmeye kudretimiz yetebilecek mi? Zaman gösterecek. Zaman her şeye gebe. Gün ola devran döne.