Dün bir tanıdıkla ayaküstü konuşuyorduk, bir ara “Bu hafta ne yazacaksın?” dedi. Jean Jacques Rousseau’yu anlatmaya çalışacağım demeden sinirli sinirli “Halk Rousseau’yu mu yiyecek? Kim bilir, kim tanır o adamı?” dedi. İyi işte halk tanırsın diye anlatmaya çalışacağım ben de. Daha birçok şeyler söyledi Rousseau’yu değil de şu coronanın aşısını bulan Türk kökenli doktorları yazacağım deseydim yine kızacaktı. Kendince haklı, arkadaşımın yazılmasını istediği yazıları her gün bu ülkede yüzlerce gazeteci yazıyor bu da yetmezmiş gibi bir o kadar adam da televizyonlarda anlatıyorlar hayat pahalılığı, zamlar bitiyor mu? Paramızın değeri yükseliyor mu? Hayır, çünkü halk gidişe müdahale etmiyor. Çünkü müdahale etmesini bilmiyor. Örgütlü ve bilinçli değil ki halk kendi sorununa müdahale etmedikçe bu kötülükler devam edecektir. Halkın bilinçli olması için okuması ve düşünmesi gerekir. İşte ben bu yüzden Rousseau’yu yazıyorum Dostoyevski’yi, Gorki’yi, Tolstoy'u, Yaşar Kemal'i anlatıyorum. Birkaç kez daha sözünü etmiştim devrimi anlatırken Rus halkına iktidarın yolunu ben ve arkadaşlarım değil Tolstoy, Puşkin, Gogol ve Çehov gibi büyük edebiyatçılar anlatmışlardır. Mesela Don Kişot, bu eseri okuyan herkes yaşama dair çok şey öğrenir, ha gülüp geçenlerde olabilir. Maksim Gorki okuyanlar sömürücülerin, yoksul ülkeleri nasıl sömürdüklerini öğrenirler. Gorki'nin kitapları okul gibidir mesela benim üniversitelerim okuyun da görün yine tefecileri, tüccarları, rehinecileri öğrenmek istiyorsanız Balzac’ı okuyun. 68 kuşağı dediğimiz kuşak sömürüyü, baskıyı, zulmü ve işçi sınıfını Fakir Baykurt gibi yazarlardan öğrenmiştir. Devamlı eleştirenler ve hiçbir şey yapmayanlar Sovyetlerin devrimci iktidarı halkın bilinçsizliği yüzünden yıkıldı oysa ne zorluklarla ne umutlarla kurulmuştu. Devrim yapmak yetmiyor devrimi geliştirme koruma bilincimiz yoksa, ki Rus halkının bu bilinci yoktu, Stalin Dostoyevski’nin romanlarını tam 30 yıl yasak etti. Rusya'da yüzlerce vatansever saf dışı edildi. İşte bu yüzden ben Jean Jacques Rousseau’yu anlatmaya çalışıyorum. Çoğumuzun beyninde, yüreğinde, dilinde ne kadar söz ne kadar öykü varsa düne aittir. Dünyada olup bitenleri çok gerilerden izliyoruz oysa Mevlâna’nın dediği gibi şimdi yeni şeyler söyleme zamanı günü yaşamak hoşumuza gidiyor ileriyi düşünmek zor. Bu tembellikten kurtulmadıkça açlık, işsizlik ve sömürü devam edecektir. Yaşar Kemal'i Oğuz Atay'ı Tevfik Fikret’i okumadan doğruyu yanlıştan ve güzeli de çirkinden ayıramayız. Jean Jacques Rousseau Fransız ve İngiliz halkını anlatmış, Yaşar Kemal de Türk halkını anlatmış, Mustafa Kemal'in 4000 kitap okuduğu söylenir. O kitapları okumasaydı Kurtuluş Savaşı’na önderlik edemezdi. Aklımızı kullanmamızın yolu okumaktan ve büyük sanatkarların hayatlarını okumaktan geçiyor, aklını kullanmadan yaşayan toplumlar açlık ve garibanlık içinde yaşıyorlar. Yoksulluk ateşi elinde tutmak gibidir, kim açlığını bastırabilir ya da unutabilir? Eleştirmek kolay eleştirdiğiniz ne ise onun yerine daha iyisini koyamazsınız eleştiriniz hiçbir işe yaramaz çok konuşuyor ve hiçbir iş yapmıyorsak konuşmamızın hiçbir önemi olmaz. Çok konuşan hiçbir şey konuşmaz, daha da kötüsü konuştukları bıktırır. Önemli olan çok konuşmak değil yeteri kadar konuşmaktır, yeteri kadar konuşanlar her şeyi söylerler şimdi konumuza dönelim ve Rousseau’dan söz edelim. Bir filozofdur, hem delidir hem dâhidir. Zamanımızın diyojenidir, bu dünyaya herkes iyi kötü sığdı ama o sığamadı. Gitsin diyojen gibi bir fıçının içinde yaşasın ancak böyle kurtulur yakın dostu filozof Humma Rousseau için “Uzun süre deliliğin sınırlarında yaşadı sonra tamamen delirdi.” der Hummeyle Londra'da gittikleri bir tiyatroda seyirciler tiyatroyu değil Rousseauyu izlerler böyle çok sıradışı ilginç bir kişiliği vardır.
Jean-Jacques Rousseau
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.