Dün Gebze meydanında bir arkadaşım büyük bir heyecanla iki gündür seni arıyorum, ne oldu, neden arıyorsun? Emeklilerin maaşına zam falan mı yapıldı, enflasyon mu düştü? Yo hayır, bunların hiçbiri olmadı. Tolstoy'un bir kitabını okudum. Sana da anlatacağım, deli deliyi arar bulur derler ya o anlattı ben de kuzu kuzu dinledim. Büyük bir keyif aldım. Yazarın bütün eserlerini okuduğum gibi hakkında yazılmış ne kadar kitap, dergi yazısı varsa okumuşumdur. Kitabın adı İvan İlyiç'in Ölümü. Bu adamın ölümünü Allah hiç kimseye göstermesin. İvan İlyiç, bir hukuk adamı yüksek bir mahkemenin başkanı günün birinde ağır hasta oluyor. Çok büyük acılar çekiyor, sonra ölüyor, ölüm haberini alan meslektaşları önce üzülür gibi yapıyorlar ama iç dünyalarından hep nasıl eder de onun yerine geçerizi düşünüyorlar. Eşinin sorumsuzluğu ve lakayt davranışları da ayrı bir azap ve üzüntü. Ölümüne üzüleceği yerde daha çok devletten alacağı tazminatın hesabını yapmakta, bir de hastalığı sırasında ziyaretine gelen yakınlarının çıkara dayalı tartışmaları da ayrı bir üzüntü. Bu kitabı aldım, okudum, içten içe ailemde ve beni seven arkadaşlarımın ve dostlarımın içinde böyle var mıdır diye uzun uzun düşündüm. Dostoyevski'nin benim hayatıma girdiği gibi İvan İlyiç'in ölümü de girdi. Bu adamla aramızdaki tek fark onun yüksek bir mahkeme başkanı ve çok varlıklı biri olması, adam hiç yaşamamış ve devamlı biriktirmiş, biriktirdiği bu paralar hastalığında hiçbir işe yaramamış ayrıca adam benim gibi panik atak, devamlı kendini dinliyor ve endişeli biri. İlginç bir şey oldu kitabı okurken, İvan sık sık karşıma çıktı, öyle gördüm sanki. Adam mezarından çıkmış, bizim eve gelmiş gibiydi. Onda kendi kişiliğimi gördüm, benim ruh ikizim gibi, şuan şu yazıyı yazarken bile adam resmen bana bakıyor. Bugün başka bir şey daha oldu, bu kitabı bana anlatan kişi benden ayrıldıktan sonra evine giderken yolda bir akrabasına rastlıyor. Bu adam neden yapıyor bilmiyorum benimkine rengin sararmış, gözlerin kanlanmış, çok halsiz ve mecalsiz görünüyorsun demiş. Ertesi gün bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesine gidiyor ve doktor paranoya teşhisi koyuyor ve yatırıyor gerçi toplumun yüzde doksanı böyle ya... Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri de bu toplumun yarısı çıldırmak üzere ama sorumluların umrunda bile değil. En kültürlü insanlarımız bile başkalarıyla ilişki kuramıyor. Sırası gelmişken gerçi bunu birkaç kez daha yazdım da halime ve tavırlarıma, giyimime ve kuşamıma kafayı takıp arkamdan laf eden beyni bozuklar var. Aslında bunların hepsinin bir tımarhanede tedavi görmeleri gerekir. Hiçbiriyle bir alıp vereceğim olmadığı gibi onlara bir kötülüğüm olmadığı gibi herhangi bir sorunum da yoktur. Tek kusurum onlardan farklı düşünmem, farklı davranmam, okumam ve yazmam ve ülkemde yaşananlara duyarlılık göstermemdir. Beni sevmelerini istemiyorum zaten, isteseler de sevemezler çünkü bu insanlar sevmeyi bilmiyorlar ya bana kafanızı takacağınıza ülkenizin sorunlarına taksanıza! Ülkemiz için güzel işler yapın, doğayı kirletmeyin, güzel şeyler düşünün. Dostoyevski halkını taparcasına seven bir yazardır. Ben ondan daha çok seviyorum halkını ama Dostoyevski sıradan insanlardan çok farklıdır yani adam delidir. Herkesten çok dindardır ve milliyetçidir. Hayatını ülkesi için heder etmekten çekinmez, bütün bunlara rağmen onu da ülkesinde sevmeyen milyonlarca insan vardır. Ama onun dünyanın en büyük yazarı olmasına engel olamadılar, uğruna hayatını verdiği insanlar Sibirya sürgününde ona yapmadığı kötülüğü bırakmadılar. Ama o bütün bunlara rağmen halkını ve ülkesini sevmekten geri durmadı. Onu bu yüzden seviyor ve onun yaptıklarını ben de kendi halkıma yapmak için uğraşıyorum. Nerde okudum bilmiyorum adam demiş ki halka gitmeyin halk size ihtiyaç duyduğu zaman mutlaka size gelecektir. Çarlık döneminde ülkenin aydınları Rusya'nın en ücra köşelerine gitmiş, halkın okuyup yazma ve bilinçlenmesi için büyük uğraşlar vermişler. Halk kendilerini desteklemedikleri için buna rağmen küsmemişler ve hakaret etmemişler. O halk 1917 Rus Devrimi'ni yapan halktır. Onlardan birisi de Tolstoy'dur. Tolstoy'u ve Dostoyevski'yi bundan dolayı çok seviyorum...