Öylesine geniş, derin ve çetrefilli bir konu ki nereden başlamalı, nasıl yazmalı şaşırdım.
Kars’ta, katilin intiharıyla birlikte yedi kişinin can verdiği bir olay yaşandı. Olay, katilin psikolojik soruna bağlanıp bir günde unutuldu. Sizi bilmem ama ben pek inanmamıştım. Birkaç gün, haberlerde olayın nedenine yönelik geniş bir açıklama gelir mi, diye bekledim, gelmeyince Ankara Mobbing İle Mücadele Derneği’nin resmi sayfasına baktım. Burada katliamı yapanın işyerinde uzun süreli psikolojik şiddete maruz kaldığını ve bu nedenle de resmi yerlere yazılı şikâyetlerde bulunduğunu, hatta bölgede bulunan bir sendikanın bu konuyla ilgili girişimlerinin olduğunu, bütün bunlara rağmen tacizin devam etmesi üzerine, katliamın gerçekleştiğini öğrendim.
Kars’taki katliam ve Lengrand Fabrikasında Sual Seçkin adlı bayanın yaşadıkları, işyerlerindeki psikolojik şiddetle ilgili bilgilerimi paylaşma sorumluluğu hissettirdi.
İki yıl önce Kocaeli’deki bir konferansta, Ankara Mobbing İle Mücadele Derneği Başkanı Hüseyin Gün’le tanıştım. Uzun sohbetimizin sonunda bir kitabını da bana hediye etti. Daha Sonra beni, Ankara’da yapılacak olan “Mobbing Analiz Uzmanlık Eğitimi” seminerine davet etti. İki gün süren seminere katıldım ve bir de sertifika aldım.
Hüseyin Bey’in anlattıklarından ve seminerde öğrendiklerimden şunu anladım ki, Türkiye’de birçok çalışan ne yazık ki, psikolojik şiddet kıskacında yaşıyor, daha doğrusu yaşamaya çalışıyor.
En şaşırtıcı olanı da, Mobbinge(işyerinde psikolojik terör) maruz kalanların büyük bir çoğunluğunun, çalıştıkları işlerde başarılı, özgüvenli, sorumluluk sahibi ve yaratıcı kişiler olmalarıydı.
Ankara Mobbing Derneği araştırmaları, çeşitli üniversitelerin hazırladığı mobbing konulu tezler, yüzlerce makale, TBMM Çalışma Bakanlığının bu konuyla ilgili yaptığı çalıştay ve araştırma sonuçları, mobbinge maruz kalanlar ile, mobbing uygulayanların genel özelliklerini ortaya koyuyor.
Seminerlerde şaşırtıcı ve vahim bulduğum bir başka unsur, medyaya yansıyan veya yansımayan birçok intiharın ardında mobbing mağduriyetinin olmasıydı. Bunların içerisinde başhekim, subay, avukatlar bile vardı. Derneğin verilerine göre, yılda 100 akademisyen uğradığı mobbing sonucu intihar ediyor.
Sürgün edilenleri, kademeleri alınanları, terfileri verilmeyenleri, her türlü yıldırma, yalnızlaştırma ve küçük düşürme çabalarını, işten çıkarmaları saymıyorum bile.
Ankara Mobbing İle Mücadele Derneği’nin geniş bir ağa sahip olduğunu, bilimsel araştırmalarla da bu sonuçlara ulaştığını özellikle belirtmek isterim.
Katıldığım seminere 25 kişi davet edilmişti. Benim dışımdaki 24 kişiden birçoğu, Türkiye’nin en başarılı bildiğimiz üniversitelerinden gelen akademisyenlerdi. İçlerinde profesörler vardı. Bunların dışında yine akademisyen tıp doktorları, tanınmış devlet sanatçıları, üst düzey çalışanlar, avukatlar…
İsimlerini ve çalışma yerlerini elbette söylemeyeceğim ama Hilmi Yavuz’un söylediği bir söze çok hak verdim. Şöyle diyordu: “Bir yerde reklam ne kadar öne çıkıyorsa, orada içerik o kadar boşalıyor demektir.”
Avrupa hukukunda büyük cezalar gerektiren Mobbing kavramı, “genellikle hedef alınan bir bireye/bireylere karşı, bir kimse ya da grup tarafından sistemli bir şekilde yöneltilen negatif, düşmanca davranışlar ve ahlakdışı bir iletişim biçimini ifaden psikolojik terördür.” sözleriyle tanımlanmaktadır. Bu tanımda dikkat edilmesi gereken nokta, düşmanca ve ahlakdışı davranışların sistemli ve bilinçli olarak en az 3 ay süreyle devam etmesidir. Yoksa, anlık streslerle yaşanan çatışmaların mobbing tanımında yer almadığı bilinmelidir.
İşyeri terörü olarak tanımlanan ve kişilerin onur, haysiyet ve ekonomik kazançlarına yöneltilmiş uzun ve bilinçli saldırı, ne yazık ki, Türk hukukunda henüz yer bulamamış. Gerçi son iki yılda, Başbakanlık Genelgesi, mobbing kavramıyla açılan bir-iki davanın kazanılması ve işverene, işçinin sağlığını ve iş güvenliğini sağlama hükümlülüğünün getirilmesi gibi gelişmeler olmuş, ancak bunlar da mobbing kavramını bütünüyle karşılamadığı gibi yeterli ve caydırıcı olamamıştır.
Bütün bunlara rağmen, mobbing mağdurunun çeşitli kanunlardan yola çıkarak hakkını arayabileceği birçok kanun maddesi vardır.
Asıl sorun-konu psikolojik yıldırma ve yıpratma politikaları olunca- delillerin somut olarak nasıl toplanacağı, işlenen mobbing suçunun nasıl kanıtlanacağıdır. Ayrıca işyerlerindeki mobinge tanık olan birçok kişi bulunmasına rağmen, korku ve çıkarlar nedeniyle en vicdanlı çalışanlar bile, “görmedim, duymadım, bilmiyorum” oyunu oynarlar. Bu oyunu oynayamayacak kadar vicdanını kirletmiş olanlar ise, dalkavukluklarıyla zorbaların değirmenine su taşır ve mobbing suçunun dolaylı ortağı olurlar.
Son olarak Hüseyin Bey’in bu konudaki söylediğini paylaşayım: “Zorbalar, aslında o kadar korkak ve akılsızdırlar ki, birçok delil bırakırlar. Yeter ki mağdurlar akıllı davransın.”