Tımarhanede ilk günümün bir kaç dakikası sonra yanımda yatan adam devamlı öksürüyor öksürüyor bizi rahatsız ettiğini de hiç önemsemiyordu sol yanımda oturan adam rahatsızlığımı anladı öksüreni göstererek o senin dikkatini çekip seninle konuşmak istiyor öksürmesi ondan onun iletişim biçimi bu dedi odaya girip çıkanlara devamlı kapıyı neden kapamıyorsunuz kapısız damdan mı çıktınız diyordu adam 2 metre boyunda falandı yanındaki adam gülerek biz ona Napolyon diyoruz konuştuğunuz zaman Fransa benim eserimdir diyecektir gerçekten öyle oldu zaman zaman deliliği anlatıyorum çok incelikli zor bir konudur birine deli demek çünkü birinin deli olup olmadığını ancak bu konunun uzmanı doktorlar karar verebilir delilik ve göreceli bir konudur böyle olmasına rağmen yine de sıradan insanlar kendileri gibi düşünmüyor hareket etmiyor diye insanları deli olarak niteliyorlar ve deliliği anlatan yazarların çoğu da bunu edebiyat ve sanat üstünden yapmışlardır bende dilimin döndüğünce bu yolla anlatmaya çalışıyorum. Dünya edebiyatında bugüne kadar deli olarak anlatılanların başında Nietzsche, Van Gogh, Hölderlin gibi meşhur deliler gelir kimisi tımarhanede ölmüş kimisi hayatının büyük bir bölümünü tımarhanelerde geçirmiştir Türk edebiyatında da dünyaca ünlü delillerimiz vardır bunların başında ünlü ressamımız Fikret Mualla Neyzen Tevfik gibi üstatlar gelir delilik konusunda dünya edebiyatında yazılmış en meşhur eser Michel Foucault Tutun deliliğin tarihi ve Erasmus'un yazdığı deliliğe övgü isimli eserdir yine de delilik konusunda tıp dünyasının üzerinde araştırma yaptığı eserlerin başında Hamlet İspanyol yazar Cervantes'in Don Kişot adlı eseridir delilik konusu çok kapsamlı çok heyecanlı ve sıra dışı bir konudur insanların en çok merak ettiği konudur çok iyi hatırlıyorum köyde yaşadığım dönem köylüler köy odalarında bildikleri delileri anlatır gülerlerdi can kulağıyla dinlerdim çünkü benim de en çok merak ettiğim konuydu demek o zamandan delireceğime ait sezgilerim varmış Türk halkının delilere karşı çok büyük sevgisi vardır yedirirler giydirirler misafir ederler sözlerini dinlerler benim halkım sözde akıllılardan daha çok sever delileri çünkü Türkler dünyanın en duygusal halkıdır şimdi delilik konusunu işlemiş ilk yazarımız dan Hüseyin Rahmi den ve Ayşe Şaşa’dan söz edeceğim Türkiye'de deliliği tüm yönleriyle anlatmışlardır okursanız sizlerde görürsünüz Hüseyin Rahmi'nin ben deli miyim Ayşe şaşanın da delilik ülkesinden notlar isimli eserleri gerçekten okumaya değer mesela yine bu anlamda İslam kültüründe en önemli eserlerden biri de Leyla ile Mecnun dur İslam kültüründe aşığın hallerini delilerin halleri ile ilişkilendirilmişlerdir. 18. Yüzyılın yarısı İspanya kralı ölür Rusya'da bir vatandaş bu haberi gazetede okur buraya kadar sorun yok haberin devamında kralın yerine bir kadın kral gelir bu Rus vatandaşı birdenbire sinirlenir kadından kral mı olur diyerek sokağın ortasında yüksek sesle bağırıp çağırmaya başlar birdenbire kraldan kadın olmaz kral benim diye bağırmaya başlar bu iş burada bitmez içindeki öfke ile çalıştığı işyerine gider bekçiye git bana patronu çağır seni İspanya kralı çağırıyor patron gelir içeriye ne istiyorsun adam ben senin işçin değil kralım onu yap bunu yap şunu yap diye patronuna Emirler vermeye başlar patron iki adam gönderir krala bir güzel dayak attırır sonra da seni işten kovuyorum git İspanya kralı ol der işte delilik böyle bir şeydir tımarhaneler de öyle çok ben Sezar’ım ben Napolyon'um diyen adam var ki bu insanlar kendilerini normal insanlardan çok farklı görürler ben bunu tımarhanede gördüm anlattığım öykü Gogol’un Bir delinin hatıra defteri isimli kitabından birkaç gün önce bir arkadaşımı bir pazarda limon satarken gördüm önünde durdum ismi ile ne haber dostum nasılsın dedim ama cevap vermedi bana ciddi ciddi siz kimsiniz falan deyince kızdım yahu neden böyle yapıyorsun deyince doğruldu hayatını anlattı eski püskü şeyler giymiş kılık değiştirmiş neyse ki onu bir psikiyatrda tedavi olmaya ikna ettim Rusya'daki adamdan inanın hiç farkı yoktu ne diyelim demir tava geldi kömür bitti akıl başa geldi. Ömür bitti.