Biz insanlar dünyaya geldiğimiz andan itibaren kendimizi ve çevremizi etiketlemeye başlarız. ‘Anne nerde? Baba ne yapıyor ? Burnunu göster bakalım. Cıss o tehlikeli. O temiz, o pis...’ Neleri sevip sevmememiz gerektiğini, neyin iyi neyin kötü olduğunu kısacası çevremizin kabul gördüğü davranışları öğreniriz. Çevremizde gördüğümüz her şeyin üzerine etiketler yapıştırmayı öğrendiğimizde de bunu kendimiz için es geçmemiz pek mümkün görünmüyor. ‘En sevdiğin yemek ne? Büyüyünce ne olacaksın? Bu kadar çekimser olma. Çok sinirlisin...’
Peki, neden etiketlemeye ihtiyaç duyarız?
Sürekli değişen dünyada, sürekli değişen insanın; kendisiyle ve çevresiyle ilgili etiketlerinin nedeni, insanın yolunu bulurken durağanlığa ihtiyaç duymasındandır. Bu durağanlık bize istikrar sağlar. Çevreye ve kendimize verdiğimiz, aynı zamanda çevrenin de bize verdiği etiketlere uygun davranmak bizim işimizi kolaylaştırır. Örneğin, dürüst biri olduğumuzu düşünüyorsak; kendimizi dürüst olarak etiketlediysek yalan söyleyince işimizin kolaylaşacağı bir durumda dahi dürüst davranmaya çabalarız. Arkadaşımızın yalancı olduğunu düşünüyorsak, öncesinde ona yalancı etiketini yapıştırdıysak bir olay yaşandığında ona güvenmememiz gerektiğini düşünürüz. Ama belki de doğru olan bu değildi bu sefer arkadaşımız gerçekten güvenilir ve dürüst davranmıştı. Çünkü şartlar değişmişti, artık karar almıştı ve dürüst davranıyordu. Ama biz olay farklı olmasına rağmen, zaman farklı olmasına rağmen eski etiketleri kullandık çünkü etiket kullanmak çok daha kolayımıza geldi. Ne kadar farklı olursa olsun olayı düşünmeye gerek kalmadı. Şartların sürekli ve hızlı bir şekilde değişmesine rağmen etiketlerimiz daha durağandır ama biz yine de etiket yapıştırmaya devam ediyoruz çünkü hayatı çok hızlı yaşıyoruz ve etiketlerimiz de bizi hayatın hızına yetiştiriyor.
Bize olumlu ve olumsuz etkileri nelerdir?
Davranışlarımızı etiketlemek bizi hayatın hızına yetiştirse de etiketlere sıkı sıkı bağlanmamız, binbir çeşit renge sahip bu dünyayı sadece siyah ve beyaz olarak görmemize neden olur. Örneğin çevremiz bize utangaç etiketini vermiş olsun ve bizde bunu kabullenmiş olalım. ‘Utangaç biriyim’ etiketiyle bütünleşen biz hangi ortamlarda rahatsızlık duyacağımızı, kimlerle konuşmamamız gerektiğini bilip buna uygun davranırız. Ve bir süre sonra zihnimiz buna uygun senaryolar üretmeye başlar. ‘Şimdi kızaracağım’, ‘Söylemek istediklerimi söyleyemeyeceğim.’ Sonuç olarak hayatımızı sınırlandırmış ve kısıtlamış oluruz. Şimdi farklı bir örnek düşünelim. İlk örneğimizin aksine olumlu bir etiketle bütünleşmiş olalım. Yardımsever bir insan olduğunuza inanıyorsunuz. Hatta çevrenizde sizi bu etiketi uygun görmüş olsun. Bir arkadaşınız sevgilisinden ayrılmış, çok mutsuz ve yanınıza gelip tüm gece dertleşmek istediğini söyledi. Sizin de yarın için çok önemli bir sınavınız var ve telafisi yok. Üzerinizdeki ‘yardımsever insan’ etiketinden dolayı ikileme düşüp stres yaşıyorsunuz. Bir yanınız sınavınızı düşünürken diğer yanınız etiketinize uygun davranmak istiyor. Sıkı sıkıya bağlandığımız etiketler ister olumlu ister olumsuz olsun, esneklik getiremediğimizde bizi ne kadar olumsuz etkileyebileceğinin örneklerini görmüş olduk. Kendimizi kısıtlayıcı etiketler yerine duruma bağlı olarak değişen davranışlarımızı etiketlemek belki de daha doğru olacaktır. Yardımsever biriyim demek yerine çoğunlukla yardımsever davranırım demek gibi.
Psikolog Tuğçe Nur Mutlu