Bir kafenin ikinci katındayım az sonra orta yaşlı kel kafalı şişman bir adam geldi sota duvar dibinde bir masaya oturdu. Sıkıntılı ve çok endişeliydi, peş peşe çay istiyor çoğunu içmiyor garson getirip yenisini biraz sonra burada bir şeyler olacak ama ne olacak diye merak ediyordum ki! Adamdan on, on beş yaş küçük görünümlü genç bir kadın geldi. Adamın masasına gitti, ne var ulan ne var bir daha beni arama sorma o iş bitti benden sana artık eş olmaz demedim mi Sırtıma ve suratıma açtığın yaralar hale kapanmadı. Onlar kapansa bile ruhuma açtığın yaralar asla kapanmayacaktır. On yıl beni aç bıraktın çocuklarımın önünde aşağılandım o.. dedin kovdun şimdi gelmiş yeniden birleşelim diyorsun.
On yıldır böyle insanları izliyorum benim için bir okuldur insanlar yaşlı, genç ve kadın yüzlerce insanla konuştum onlar hayatlarını anlattılar. Ben dinledim yazdım tımarhaneye düştüm burası bir hayat okuludur. On yıl farklı hastalıklardan dolayı hasta hanelerde yattım, buralarda tanıştığım insanların çoğu şimdi gözlerimin önünde duruyor. İnsanlar çok ilginç resmi yaşanılan hayat ile saklanan hayat arasında çok büyük farklar var insanlarda görmek istediğimiz insanların görünen davranışlarında ve konuşmalarında değil yüreklerindedir. Biz onu göremeyiz insanın yararı ve çıkarı söz konusu olduğunda bizim dışardan iyilik olarak gördüğümüz insan içinde bir anda kötüleye dönüştürülebilir insanın felaketi budur.
Sıradan bir insanın bir köylünün bir işçinin ya da bir varlıklının karısını nasıl neyle doyduğunu ve niçin dövdüğünü görüp – duydunuz mu ben gördüm hem onlarca konuşuyorum insanlar farklı koşullarda doğum büyüyor eğitim alıyorlar. Tabi ki eşini kendisiyle eşit gören onun kişiliğine ve insani haklarına saygı duyan çoğunluk olan insanlarımızı ayırıyorum ama bu ülkede kadınları döven insan olarak görmeyen, tecavüz etmeye çalışan insan müsveddeleri de var.
Şimdi onlardan birini anlatmaya çalışacağım. Erkek egemen ve cahilliğin hüküm sürdüğü her yerde böyle insanlık dışılıklar yaşanıyor. Türkiye’de erkek egemen bir ülke bu ülkede de bu asırda bile kadınlar işsiz, topraksız, sosyal güvencesiz bu ülkede kadınların en büyük korkusu tecavüz edilmek, aç kalmak korkusudur. Bundan dolayı çoğu ciğeri beş para etmez adamlara tahammül ediyor. Sopasına ve aşağılanmalarına katlanıyorlar.
Herkes için söylüyorum ülkemizin özgür adaleti her anlamda zengin bir ülke olmasını istiyorsak ki! Biliyorum herkes istiyor. O zaman kendimizi yetiştirmeliyiz kitap okumalıyız, dünyayı ve kendi komşularımızı yurttaşları iyi tanımalıyız bu konuda ülkesini, insanını seven demokrasiden yana annelere, babalara çok iş düşüyor. Çocuklarımızı özlemini çektiğimiz adaletli bir ülkeye göre yetiştirmeliyiz. Epey bir zaman önce intihar etmiş bir hanımın kızıyla tanıştım o günlerde beş yaşındaymış, babası devamlı annesini döver hem de ağza alınmayacak hakaretler edermiş. X de evin bir köşesinden izlermiş. Çok korkar tir tir titrermiş annesinin attığı çığlıklar hale kulakların değmiş ve haftalarca adam eve ekmek getirmez karınlarını komşularda doyururmuşlar. Babası evden çıktıktan sonra, annesine babam seni neden dövüyor bizi neden aç bırakıyor sorarmış. Ne ise insan insanlığından utanıyor bugün. Bugün bu ülkede dayak yiyen milyonlarca kadın travma yaşayan milyonlarca çocuk var. Onun için dinliyorum – görünen hayatla saklanan hayat arasında çok fark var. Bu işler bugün ki devletin işi istiyorum şimdi ozan Mahsuni şerif topraktan çıksın Mevla’m gül diyerek iki göz vermiş. Yada yiğit muhtaç olmuş kuru soğana – bilmem söylesem mi söylemesem mi türkülerini söylese bir türküsünde bir derdim var bin dermana değişmem diyor. Yıkıcı öldürücü olmayan dert iyidir sevgili dostlar üryan geldik bu dünyaya yine üryan gideceğiz???... insan çok hile baz kurnazdır. Bildiği çok şeyi bilmezmiş gibi, bilmediği çok şeyi de biliyormuş gibi davranır.