Neler düşünmedik. Neler… Üç kişiydik; Mehmet Akif’den, Oğuz Atay’dan, Orhan Veli’den okuduk.
Önemli bulduğumuz öyküler anlattık birbirimize, tedavi gördüğüm günlere ait anılarımı anlattım.
Herkes bildiğini gördüğünü anlatır, güzel olan sözleri psikolojik tedavi gördüğüm zaman psikiyatırlardan duydum.
İnsan duymadığı güzel sözleri duyunca ve hiç görmediği ilgiyi görünce kendinden şüpheye düşüyor.
Ben ben miyim? diye sonra Allah Allah böyle insanlarda mı? var diye. Bu şaşkınlığımı doktora söyleyince oda şaşırmıştı.
İnsanlar mutluyken demişler ki kendilerini hiç acı çekmemiş gibi hissederler, o anlar yoksulluklarını bile unuturlar. O kısa an geçince kütü olan ne varsa hemen karşılarına dikilir ve o güzel anları hiç yaşamamış gibi olurlar.
Pisikiyatırlara her gittiğimde kısa da olsa sıkıntılarımdan arınıyor, ferahlıyordum. Sırf bunun için çok gitmişim doktora, insan o anlar yılandan medet umuyor, acıların her türlüsünü yaşadım.
Acılarım anadilim olmuştu, doktorlarla sohbet etmeyi seviyorum. İnsanı rahatlatıyorlar çünkü en değerli olan şeyi dinlemesini biliyorlar, insanı anlıyorlar.
Bu ülkede en çok ihtiyacımız olanda budur ve olmayan da budur, acıdır ama gerçektir. İnce düşünmüyoruz konulara farklı açılardan bakmıyoruz.
Sıfır toleransla idare ediyoruz Dostoyevski’yi sevmemin nedenlerinden biri de olaylara aklıyla değil gönlüyle, vicdanıyla ve de merhametiyle bakmasıdır. Vicdanı olmayan kimsenin aklı fesatlığa çalışır insan böyle yani tepesine kadar çıkamayacağımız kadar yüksek ayağına kadar inemeyecek kadar da alçaktır.
İnsan en çok sevdiklerini üzer, psikolojik sorunlarımızın nedeni çocukluk dönemlerimizde yaşadığımız kötü yaşadıklarımızdan kaynaklanır yaşlılığımızda ki egoistlik, kıskançlık ve şiddet çocukluğumuzun yankılarıdır, isyanlarıdır.
Sevgi ve ile büyütülmüş olsaydım tımarhaneye filan gitmezdim. Altmış yaşını geçtim ama insan olarak tamamlanmış değilim bir de buna eğitimsizliğimi ekleyin.
Bu ülkenin insanlarının çoğu benim gibi cahillik her yanımıza sinmiş egolarımız yüzünden ne kendimizi nede başkalarını sevebiliyoruz.
Her şeye herkese karşıyız, zeki yaratıcı olanların yanımızda zerre kadar değerleri yok. Çünkü eğitimsizlik bizi köleleştirmiş.
Çoğumuz karizmatik, ilginç görünmek için rolden role giriyoruz. Giysilerimizi moda diye yırtıyoruz, saçımızı halden hale koyuyoruz, bütün bu saçmalıkların yerine okusak, araştırsak birbirimizi dinleyebilsek, sevebilsek ve kendimizi tanımaya çalışsak. Bazı dostlar beni Dostoyevski hayranlığımdan dolayı eleştirmişler ve demişler ki Dostoyevski’ye benzemeye çalışma sen Rus değilsin.
Evet tabi Rus değilim, Türküm. Bundan da mutluyum. E bu eleştiriye saygıda duyuyorum ama ben Dostoyevski’ye benzemeye çalışmıyorum.
Çalışsam da onun gibi biri olamam, bu insanın doğasına aykırıdır. Yazar kişilik olarak çok berbat bir adamdır ama edebiyatçı olarak dünyanın en büyük edebiyatçısıdır.
Ben onun edebiyatçılığına hayranım sadece ben değil bakın Türk halkının bu anlamda bir eksikliği yoktur. Bizde iyi romancı olmak için yazarlar çaba göstermemişlerdir. Dünya çapında roman yazılmadı ama roman yerine dünya çapında türkülerimiz vardır.