Toplumun önemli bir kesimi koşulsuz bir şekilde yerel ve merkezi hükümete destek veriyor.
Bu durum diğer geri kalan insanların yapmış olduğu uyarı ve eleştirileri işlevsiz hale getiriyor.
Bunun somut örneklerini yaşamaktayız.
Yaşadığımız şehirlerin kuralsız bir şekilde yönetilmesi hepimizi cezalandırmış durumda.
Elbette bu iktidarın her yaptığının yanlış olduğunu söylemek istemiyoruz.
Ancak yapılan pek çok yatırım ya çok abartılı veya eksik kalıyor.
Bu kanıya nereden vardığımızı merak edenler elbette olacaktır.
Şehrin sokaklarında dikkatli bir şekilde dolaşırsanız yapılan imar hatalarını sıkça görebilirsiniz.
Tabiki nereden ve nasıl baktığınıza bağlı.
Son dönemlerde pek çok işyerinin önünde kuralsız ve yasa dışı ilave ek binalar görmek mümkün.
Bu durum imar kirliliğine yol açmaktadır.
Gelişmiş ve kurallara uygun şehirler her yaptığı işi şehrin esnetiğini bozmadan bununla birlikte imar kirliliği yaratmadan başarabiliyor.
Demek ki, özen gösterilirse, dikkat edilirse olabiliyor.
Şehirlerin imar yetkisini yerel yönetimler dururken şehircilik bakanlığına devrederseniz plansız ve kuralsız kentleşmenin önü açılmış olur.
Yaklaşık bir yılı aşkın süredir Anibal Kavşak inşaatı sürüyor.
Bu tür bir inşaatı orta çaplı bir inşaat şirketine vermiş olsanız şu ana kadar çoktan tamamlanmış olurdu.
Cumartesi günü Başbakan Yardımcısı Fikri Işık Anibal Kavşak İnşaat alanını gezdi.
Müteahhit firmaya yavaş çalıştığı için uyarıda bulundu.
Bizce bu uyarı geç kalınmış bir uyarıdır.
Biz bu durumu altı aydır söylüyor ve gündemimizde tutuyoruz.
Eğer yapmış olduğumuz uyarılar dikkate alınmış olsaydı Anibal Kavşak inşaatının altgeçidi eylül ayında trafiğe açılmış olurdu.
Hemen hemen hergün Anibal Kavşak çalışmasını takip ediyoruz.
Gördüğümüz manzarayı kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Bu kavşak sadece Gebze’nin trafik yükünü taşımıyor.
Bütün Türkiye’nin hatta pek çok Orta Doğu ülkelerine giden uluslararası bir yol olma özelliğini taşıyor.
Böyle bir çalışma ile sabah saat 09:00’da başlayıp akşam saat: 17:00’de mesaiyi durdurarak bu inşaatı bitirmek mümkün değil.
Yaşanan bu durum bize şunu gösterdi; takip edilmeyen hiç bir uygulamadan verimli sonuç almak mümkün değil.
“Ben yaptım oldu” düşüncesi her zaman kaybeden tarafta yer alıyor.
Son on yılda büyük kentlerde yaşanan imar talanı ve yıkımı gözler önünde bir abide gibi duruyor.
Yapılan özeleştiriler sadece toplumun belli bir kesiminin gazını almaktan öteye gitmiyor.
Bu durumda yapılan özeleştiriler hiç bir işe yaramıyor.
Çünkü her özeleştirinin ardından daha büyük yıkımlar gelmekte.
Bunun en son örneği İstanbul’daki imar rantı sonucu yapılan yanlış uygulamalar kendini göstermiştir.
Siyaset büyüğümüz ne dedi; “İstanbul’u hep birlikte mahvettik”!
İyi güzel de bu kaçıncı özeleştiri demezler mi insana...
Özeleştiri yapan yöneticiler aynı hatayı tekrar tekrar etmezler.
Yapılan bu özeleştiriler hiç bir şeyi değiştirecek durumda değil.
Halbuki insan odaklı yönetimler şehirleri planlarken meslek odalarını, sivil toplum örgütlerini, duyarlı kamuoyunu bilgilendirmek suretiyle çalışmalarını yürütür.