Halkın Hukuk Bürosu, genelde devrimcilerin ceza ve hukuk davalarına bakan, avukatları da devrimci olan bir yapıdır.
Hiçbir hukuk dışı olay ve infazda sessiz kalmaz, kalmıyor.
Suruç katliamıyla başlayıp, IŞİD’e operasyon görüntüsü altında toplumsal muhalefete yönelik yapıldığını ifade ettiği son dönemde yaşanan gelişmelere ilişkin de bir açıklama yapıldı bu bürodan.
Günay Özarslan’ın infazıyla başlayan, devrimci ve sosyalistlere yönelik operasyonların ‘Özel Güvenlik Zirvesi’ toplantısında alınan kararların icrası’ olarak değerlendirilen açıklamada, polisin elinde infaz listesi olduğu öne sürüldü.
O açıklama şöyle:
‘’Önce IŞID çeteleri, Suruç’ta göz göre göre, dahası MİT’in bilgisi, onayı ve desteği dahilinde 31 kişiyi katletti. Ardından IŞID’e operasyon görüntüsü altında tüm sola, toplumsal muhalefetin önemli bileşenlerine, devrimcilere, sosyalistlere, yurtseverlere yönelik saldırılar başladı.”
Evet, tespitleri bu, polisin tavrı da bu tespiti doğruluyor…
Özel Güvenlik Zirvesi adlı toplantıda alınan kararların icrası anlamında başlatılan operasyonlar halen sürüyor.
O günden beri ülkede adeta adı konulmamış bir sıkıyönetim hali, OHAL uygulaması yaşandı ve yaşanıyor.
Bu çerçevede, Türkiye genelinde sosyalist, devrimci, yurtsever güçlerden 1300 küsür kişi gözaltına alınırken Suruç katliamını da gerçekleştiren IŞID çetesi üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınanların sayısı yalnızca 20 oldu.
Onlarca sosyalist, devrimci, yurtsever tutuklanırken IŞID çetesi üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınanların tamamı serbest bırakıldı.
Kısaca, asıl hedef yine devrimcilerdi, sosyalistler, yurtseverler, halktan yana tüm güçlerdi.
Son günlerde yaşanan adı konulmamış sıkıyönetim ve OHAL hali,
Kitlesel gözaltılar, işkence ve infazlar,
Çiller-Güreş ikilisinin simge isimleri haline geldiği 90’lı yılların halka karşı açık savaş politikasının yeniden etkili biçimde uygulanmaya devam edeceğini gösteriyor.
Erdoğan’ın “Bu bir başlangıçtır, ilk adımdır, her türlü tedbiri kararlılıkla uygulayacağız” açıklaması da bunun işaretidir.
Halkın Hukuk Bürosu açıklamasında asıl dikkat çeken nokta, polisin Gazi Mahallesi için infaz listesi hazırlamış olması iddiasıdır.
Deniliyor ki;
“Günay Özarslan’ı infaz edip, bu infazı canlı bomba olarak aranıyordu yalanıyla gizlemeye, meşrulaştırmaya çalışan AKP’nin polisleri aynı yöntemle yeni infazlar peşinde. Şimdi de Gazi mahallesinde ikamet eden, sıradan-günlük yaşamlarına devam eden, haklarındaki adli kontrol kararı nedeniyle düzenli olarak karakola giderek imza veren, hatta birisi daha geçen hafta gözaltına alınıp bırakılmış olan müvekkillerimizin adlarının ve fotoğraflarının yer aldığı bir infaz listesi yayınlandı. Bomba yüklü ve silahlı şüpheli araç plakaları başlığıyla bazı araç plakalarının ve aranan teröristler başlığıyla müvekkillerimizin isimlerinin ve fotoğraflarının yer aldığı bu liste bir haftadır İstanbul’un değişik yerlerinde, AVM’lerde, metro, metrobüs ve otobüs duraklarında teşhir ediliyor. Bu listenin yayınlanması ve İstanbul genelinde resmi polislerce tüm AVM’lere, metro, metrobüs ve otobüs duraklarına asılmaya devam edilmesi müvekkillerimize yönelik yeni bir infaz hazırlığının göstergesidir. Müvekkillerimiz aranan kişiler değildir. Bu kocaman bir yalandır. Haklarında verilmiş hiçbir arama kararı yoktur.’’
Bunlar çok ciddi iddialar, duymadık, bilmiyoruz denemez.
Bir hukuk devletinde bu ve benzeri iddialar gündeme geliyorsa, sorun büyük demektir. AKP’nin hukukla olan ilişkisine bakıldığında çok yadırganacak bir durum değil aslında.
Polisin düzmece senaryolarla suç işlemeye, yeni infazlar yapmaya hazırlanması herkesin gözü önünde olmuyor mu ?
Halkına ve dış dünyaya karşı sorumlu olan devlet bu ve benzeri olaylara izin veremez. Türkiye, yeniden 1990’lara yani yargısız infazlar dönemine döndürülemez. Döndürülürse, bunun adı açıktan DİKTATÖRLÜK olur.
Oysa, devletin tepe noktasından başlayarak DİKTATÖRLÜK konusunda gösterilen hassasiyete herkes ayak uydurmak zorundadır.