Bu yazımda parklarda tren garlarında ve sokaklarda ölüme terk edilmiş kimselerden biri İlyas’ın acılarla dolu hayat öyküsünü anlatmaya çalışacağım. Kim bilir kaç insan görmüştür İlyas’ın bu halinde aman sende bana ne ben ne yapabilirim ki! Demiş gitmiştir. Hüzünlenenler, içleri burkulananlarda olmuştur. Normal olması gereken insanı duygulardır bunlar. Kötü olan İlyas’ın bu halinde kendilerini görmeyen. Bir gün bizlerde bu duruma düşebiliriz demeyenlerin duyarsızlıklarıdır.
Ben bakar ve görürüm çünkü bende bir insanım ve her an İlyas’ın düştüğü bu duruma Düşebilirim. Çoğu insan önüne bakar yürürken ben içime bakarım bazıları başkalarıyla hesaplaşır. Yürürken ben kendimle hesaplaşırım ve kendimi sorgularım. Bu tür konularda duyarlı değiliz çünkü insanı duyarlı hale getiren bilgiden ve eğitimden yoksunuz. Bizim eğitim sistemimiz karamsarlık ve melankoli üzerine şekillenmiştir.
Zengin kimselerin hayat öykülerini anlatmak ve yazmak kolaydır, onlar bunun bedelini öderler ve rakamlarını yaparlar bilinen sebeplerden dolayı bizim yazarlarımızın çoğu yoksulluğun hikayesini anlatmazlar. Yoksulluğu yok sayarlar işlerine gelmez iki gün önceydi sabahın beşi filandı yağmur yağıyordu, hava çok soğuktu. Her gün spor yapmak için gittiğim parkta tanıdım İlyas’ı geceyi orada geçirmişti. Eski ceketine sarılmış yağmurdan korunmak için kalın bir ağacın altına oturmuştu. Ateşi vardı titriyordu konuşmamızın arasında dilimin yüzünden düştüğüm buralara dedi.
Yüzünü göstermiyordu bana nasıl bir yüzü var diye çok meraklanmıştım sırtıyla konuşuyordu yüzüne bakmak istediğim zaman bacaklarının arasına sokuyordu çok ısrar ettiğimi anlayınca yüzünü bacaklarının arasından çıkardı yüzümü görmek istiyorsun al bak yüzüme ne işine yarayacaksa. Veremli ve saralı bir surat, şüpheci ve endişeli bir surat vardı sinirleri alt üst olmuş. Bir deri bir kemik kalmıştı Mahsuni Şerifin dizeleriyle söylemek gerekirse.
Yiğit muhtaç olmuş kuru sağana bilmem. Söylesem mi? Söylemesem mi? Çoğunun söylediği gibi ülkemizde her şey güllük gülistanlık değil. İmtiyazlı küçük bir azınlık için böyle halk yoksulluk içinde boğulmaktadır. Kötüler iyileri, çirkinler güzelleri, yanlış doğruları, adaletsizlikler adaleti alt etmiş hale gelmiştir.
İlyas batı illerimizin bir toprak ağasının tarlasında çalışıyormuş biz toprak ağaları yalnız güney doğu illerimizde olduğunu biliriz. Toprak ağaları bu ülkenin her bölgesinde vardır. Fukara köylüleri boğaz tokluğuna çalıştırdıkları gibi istediği partilere de oy verdirtirler. Hal böyleyken köylülerimizde her fırsatta onlar için Allah başımızdan eksik etmesin der dua ederler. Böylesine de bir çelişkili durum var. Evlere temizliğe giden bir bacı anlatmıştı hizmetçi diyelim evin hanımı ilk emri ben bir şey sorduğum zaman karşı cevap vermeyeceksin. Hayır veya evet diyeceksin söylediğim hiçbir şeye itiraz etmeyeceksin olur efendim diyeceksin hanım efendi altı ay zor dayanabildim sonra beni kapı dışarı etti diye anlatmıştı. Bu hizmetçilik işini kim icat ettiyse lanetler yağsın yüzüne bu kadar büyük bir adaletsizliği ne yüzle icat etti o adam ya bir mazoşist yada sadistti bir insan yemek yediği kabı neden kendisi yıkamazdı başkasına yıkattırır ki insan kendi elbisesinin ütüsünü yapmaktan neden acizlesin ki bence hizmetçi çalıştırmak o çalışırken seyretmek mazoşistliktir.