HÜZÜNBAZ

Halil Yeni

Başımızı göğsümüze gömen soğuk bir pazar sabahı, gün ‘’az kaldı’’ diyen ilkbaharın etkisi altında. Gebze’den kalkıp Kadıköy’e film izlemeye gidiyoruz. Sanat filmleri gelmiyor bu kente. Sinemalar piyasa filmlerinin, salonlar gişe rekorlarının işgali altında. 

Sırtlanıp mecburiyetimizi çıkıyoruz yüzlerce kez illallah ettiğimiz o yola. Minibüste, yanlışlıkla indirimli kart basan hayat yorgunu kadının kartına el koyuyor şoför. 70 kuruş için 70 tane laf söylüyor. Nefret fışkırıyor şoförün ağzından. Nefret filizleniyor minibüsün her yerinde. Sevgi sevgisizliğin tesiri altında.

İnip minibüsten, Gebze-Harem dolmuşuna biniyoruz. Kaptan ufacık arabasına daha fazla insanı sığdıra bilme düşüncesizliğinin doruk noktası. İnsanlık can veriyor, insan onuruna yakışmayan bu yolculuklarda. İnsan bedeni, insan bedenleriyle kuşatılmış, abluka altında. 

Bir buçuk saatte varıyoruz neredeyse Kartal’a. Cahillik gibi artıyor bireysel araçlanma. Toplu taşıma araçlarında cama yapışmış insanlar, yanlarından geçen rahat arabalara bakıp,  ona sahip olabilme ihtimalinin düşleri altında.

Tıkış tıkışa bir metro istasyonu. ‘’İnenlere öncelik tanıyın’’ dese de tabelalar, binenler yer kapa bilmenin koşturmacası içinde. Bindiği istasyonda inene öncelik tanımayanlar, indiği istasyonda kendi inmeden binmeye çalışan yolcuların telaşı altında. 

Uğultulu bir Kadıköy sokağı, inatçı çiçekçiler çiçeğini satabilmenin, ısrarcı mekân sahipleri müşteriyi kapabilmenin, yorgun yüzleriyle devrimciler ellerinde ki bildirilerle seslerini insanlara ulaştıra bilmenin fikri altında. İsyancı sözler saçılıyor dillerinden. Kuş sesleri takınmış umut, üniforma kuşanmış umutsuzluğun sert bakışları altında…

Harika bir film izleyip çıkıyoruz dışarıya. Dışarısı karanlık. Beyin bir an önce eve geri dönebilmenin hesabını yapıyor. Malum yarın pazartesi. Aklımız ve bedenimiz kapitalizmin kelepçesi altında.

Farklılıklar gösterse de hepimiz evde, işte, okulda, sokakta, içeride dışarda yoğun bir dış etkinin altında yaşıyoruz. Beynimizi, ruhumuzu, duygularımızı, psikolojimizi, hatta yüzümüzün dışa vurumunu dahi kuşatan toplumsal insan ilişkileri bizi yoruyor ve yıpratıyor. Ve bu yıpranmışlıktan geriye böyle hüzünbaz bir duygu kalıyor. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.