Şunun şurasında referanduma 13 gün gibi kısa bir süre kaldı.
Eşit şartlarda olmayan bir yarış tüm hızıyla ilerliyor.
Gelinen süreçte “hayır” bir toplumsal dalgayla yayılıyor.
Referandum tartışmalarının başlangıcında umutsuzluk iklimi oldukça yaygındı.
Ortadoğu merkezli şiddet dalgası 15 Temmuz sonrası OHAL ile birlikte oluşan kalkışma ortamında toplumun siyasete katılım kanalları neredeyse tümüyle kapatıldı.
Bu şartlar altında içten içe tepki birikmesi kendini dışa vurmaya başladı.
İktidar yerel ve merkezi imkanları seferber ederek referandumda kolaylıkla “evet” çıkabileceğini düşündü.
Milliyetçi muhafazakar, islamcı bloklaşmayı daha da genişleterek başkanlığa giden yolun açılması hesaplanmıştı.
Bunlar bilinen bir gerçek.
Sohbet ettiğim değişik çevrelerden insanlar artık bundan sonrası için “hayırda hayır”olduğunu söyleyenler hızla çoğaldı.
Pek çok insan için “hayır”ın farklı gerekçeleri ard arda sıralandı.
Bunlardan bir kısmı iktidarın eğitim, sağlık, güvenlik politikasına tepkiliydi.
Bir kısmı ise ekonomide yaşanan sıkıntılara tepkilerini ifade etti.
Bazıları komşularımızla olan ilişkilerimizde gelinen noktadan rahatsız olduklarını söyledi.
Anlayacağınız referandumda “hayır” diyenlerin çok farklı neden ve gerekçeleri oldu.
İşsizlikten tutun, toplumsal gerilime, gelir dağılımına, hukuk sistemindeki yanlışlara kadar uzanan çok sayıda gerekçeler sıralandı.
Gelelim evet diyenlerin argumanlarına herşey üç cümle ile sıralanmış durumda;
“Devlet için evet, millet için evet, Tayyip Erdoğan için evet”...
Bunun dışında dördüncü bir gerekçe yok.
Durum böyle olunca söylenecek söz kalmayınca baskı, şiddet, yasaklama, hakaret ve engelleme metodları kendini göstermeye başladı.
Bu durum toplumda büyük bir tepki birikmesi ve değişim talebinin olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Yaşanan gelişmeler sadece 16 Nisan ile sınırlı değil.
Öncelikle referandum boyutuna baktığımızda “hayır”ı evet karşısında güçlü kılan temel faktör siyasal iktidarın topluma vermiş olduğu sözlerin ve vaatlerin iflas noktasına gelmiş olmasıdır.
Toplumda derin bir çürüme ve yarılma meydana çıkmış denebilir.
Dinlediğimiz “hayır”cıların en sağdan en sola kadar olan kesimlerin birbirine benzer, birbirinden farklı gerekçeleri sıralanmakta.
Bu fiili durum “hayır” bloğunu uzun süreli birlikteliğe hazırlıyor.
Sokaklarda her köşe başında asılan devasal evet pankartları evetçiler için rahatlama, “hayır”cılar için mağduriyet gerekçesidir.
İktidar çevreleri her türlü medya ve devlet imkanına rağmen moralsiz kitlesine moral vermek için manipülasyonlara başladı.
Önümüzdeki günlerde bu durum daha da artacak gibi görünüyor.
Bilmeyenler için hatırlatmakta yarar var.
2002 seçimlerine giderken halkın gerçekleri ile siyasetçinin hesapları birbirini tutmadı.
Bilinen ve kabul edilmeyen bir gerçek var; o da zorla hiç bir şeyin olmamasıdır...!