İnsanoğlu aklını kullanamadığı dönemlerde büyük felaketler yaşamıştır.
Bu durumu bazı siyaset bilimcileri akıl tutulması olarak değerlendirir.
Ben ise farklı bir bakış açısıyla değerlendirmek istedim.
Yaşanan süreci akıl yıkılması olarak görüyorum...!
Akıl tutulması geçici bir konudur.
İnsan akıl tutulmasında kısa bir süre sonra kendine gelir durumu düzeltir.
Akıl yıkılmasına gelince telafisi çok kolay değildir.
Çünkü yıkılan birşeyi onarmak onu yeniden yapmak veya inşaa etmekten daha zordur.
Düşünme kabiliyeti kaybetmiş bir kişi yaşamı boyunca oradan oraya savrulur durur.
Her yanlış onun için doğru, her doğru ona göre yanlış demektir.
Pazartesi günü bir arkadaşımla sohbet ediyorduk.
Bir kaç gün önce başından geçen bir olayı anlattı, anlatılanlara hiç şaşırmadım.
Beylikbağı’ndan halk otobüsüne bindiğini söyledi.
Buarada bir komşusu da yanına tesadüf gelmiş oturmuş.
Başlamış anlatmaya, Büyükşehir Belediyesinden yakınmış, Gebze Belediyesinden şikayetçi olmuş komşusu olduğu için epeyi dinlemiş onu.
Birara dönmüş ona “arkadaş bunları bana niye anlatıyorsun, bahse konu olan bu yöneticiler cuma namazında camiiye gelirler, camii çıkışında hepinize hitaben konuşma yaptılar.
Doğru mu, değil mi...
Peki bir taneniz çıkıpta sen ne diyorsun arkadaş bugüne kadar söylediklerinizin pek çoğunu yerine getirmediniz, bugün burada hangi yüzle, hangi hakla bize karşı konuşma cesaretini gösteriyorsunuz niye demediniz”
Hemen “haklısın ama başka oy verecek parti mi var” mazereti geldi.
Öyle ise bütün bunları konuşmanın, anlatmanın hiç bir değeri yok.
Hem şikayetçi oluyorsunuz, hem de destek veriyorsunuz.
Bu yaşananlar benim aklıma şöyle bir soruyu getirdi.
Hem ağlarım hem giderim...
Bakalım bu gidiş nereye kadar...