Geçtiğimiz hafta sonu dört günlüğüne Trabzon’a memleket özlemi gidermeye gittim.
Bu süre içerisinde yazılarıma ara vermek durumunda kaldım.
Bu sefer ki seyahatim karayolu üzerinden gerçekleşti.
Gidiş-dönüş yorucu olduğu kadar keyifli taraflarıda vardı.
Yolculuk süresince geçtiğimiz şehirler de bazı noktalarda uzun araç kuyrukları ile karşılaştık.
Anlayacağınız, trafik sorunu her yerde ciddi sıkıntı.
Haftasonu cumartesi günü Trabzonspor - Galatasaray karşılaşması olduğu gün Trabzon’da her sokak başında beşer - onarlı guruplar halinde insanları görmek mümkündü.
İki günlüğüne Trabzon’a maç için gelen oldukça fazla insan gördüm.
Her gittiğim yerde en büyük sorun işsizlik ve gelecekten umutsuz insanlar çok fazlaydı.
Bu süre içerisinde eski arkadaşlarımın bir kaçıyla buluştum, güzel günlerimizin özlemini giderdik.
Köylerde hiç birşey kalmamış.
Eskiden herkesin kapısının önünde bir kaç hayvan, bir kaç tane tavuk olurdu, bağ bahçe yapılırdı.
Anlayacağınız kendi kendine yeterli bir toplum olmaktan hızla uzaklaşıyoruz.
İnsanların fındığı para etmiyor.
Büyükşehir yasası ile birlikte köylerde küçük bir tadilat için izin almak zorunluluğu getirilmiş.
HES’ler yüzünden dereler akmaz oldu.
Köylerde her eve su sayacı zorunlu hale getirildi.
Yoksul daha yoksul oldu.
Kaçak inşaatlar oldukça fazlalaştı.
Büyük kentlerden yorulan insanlar atadan, babadan kalma tarım arazilerine utanmasalar gökdelen dikecekler!
Kışın köylerde yaşayan insan sayısı azaldı.
Anlayacağınız herşeyi hızlı bir şekilde tüketiyor ve yok ediyoruz.
İki günlüğüne Artvin’in Hopa ilçesine gittim.
Orada geçmişe dayalı güzel dostlarımla buluştum.
1980 yılında öldürülen sevgili kardeşim İhsan Hacımuratoğlu’nun mezarını ziyaret ettim.
Baş ucunda bulunan mezar taşına doğum tarihi yazılmış, ölüm tarihi yoktu.
Çünkü güzel insanlar ölümsüz olduğu düşüncesi orada halen daha var.
Yine Gebzeli hafriyatçı Metin Altınkaya kardeşim genç yaşta Gebze’de kansere yenik düşmüştü onun da mezarı Hopa Kemalpaşa mezarlığındaydı.
Oraya kadar gitmişken onu da ziyaret ettim.
Oradan Gürcistan Sarp Sınır kapısına kadar arkadaşlarımızla geçtik, ancak Batum’a geçecek zamanımız olmadı.
Çünkü zamanımız yeterli değildi.
Hopa’da en dikkat çekici konu; derelerin özgürce akıyor olmasıydı!
Bir kaç kişiye sordum, “buralarda HES girişimi olmadı mı?”
Onların verdiği yanıt; “Bizde insanların ve derelerin kardeşliği halen devam ediyor”
Bu yüzden HES girişimine müsade etmediklerini söylediler.
Dönüş zamanı biraz hüzünlü oldu.
İnsan doğduğu, büyüdüğü, yanlışlara karşı mücadele verdiği topraklar hiç bu denli sessiz olmamıştı.
Yine de umutlar taze tutuluyor.
Çünkü umut her zaman vardır!
Ve de var olacaktır...!