Yaşadığımız kavga gürültü gün geçtikçe zirve yapıyor.
Umuda yolculuk ise her defasında bir başka bahara erteleniyor.
Gemi bir şekilde kalkıyor, biraz yol alıyor açık denizlere giremeden geri dönüyor.
Sukünet içerisinde düşünüp kavga etmeden çözüm üretmek en çok böyle dönemlerde lazım.
Ama ne mümkün...
Çözüm paketi dialog yetersizliğinden ötürü yerinde sayıyor.
İktidarın propaganda makinesi çözüm sürecinin yeni bir aşaması olan silah bırakma muhabbetine dönüştü.
Neredeyse barış geldi havası içerisine girildi.
Barış şöyle dursun “mutabakat” ifadesi bile yeterli olurdu ama o bile olmadı.
Yaşanan sürecin doğru tanımlanması yapılan görüşmelerin dürüstçe ortaya konması gerekir.
Toplumun sınırlı bir bölümü elde edilmiş ortak kabuller konusundan son derece memnun ve umutlu.
Diğer kesim ise ikna edici açıklama bekliyor.
Toplumda içten içe çözülmeler yaşanıyor.
Rahmetli anam bize çocukken fıkra anlatırdı.
“Önümüzdeki ay tamam, borcumuz bitecek normale döneceğiz” söylerdi.
Ardından da gülerek fıkraya geçerdi.
“Nasrettin Hoca birinden borç talep edermiş adam parayı vermeden önce ne zaman ödersin diye sorarmış, Hoca’da laf hazır; “o parayla dikenli tel alacağım onları koyun sürülerinin geçtiği yol kenarlarına yerleştireceğim koyunlar geçerken yünleri tellere takılacak, ben de toplayıp çorap yapacağım, pazarda satıp borcumu geri ödeyeceğim.”
Adam başlamış gülmeye, Hoca hemen lafı gediğine yerleştirmiş “gördün peşin parayı nasıl da gülersin değil mi”
Şu barış görüşmeleri de biraz böyle.
Çitler çekilecek, koyunlar geçecek, yünler takılacak...!
Barış sözcüğünün telafuzu bile önemli.
İnsanların algınısını bile değiştirir önemli olan bu sözleri seçim meydanlarında değil normal dönemlerde söylemek lazım.