Çok eski tarihlerde yürüyemeyecek hale gelmiş, hastalıklı yaşlıları aileleri bir dağ başına götürür bırakırlarmış. Adet böyleymiş, vahşi hayvanlar gelir onları orda yerlermiş. Günümüz dünyasında bu dünyada böyle bir şey yok. Dünyanın başka yerlerini bilmiyorum ama Türkiye'de bazı insanlar tarafından sokağa bırakılan yaşlılar var. Bu vicdansızlara zaman zaman rastlamak mümkün. Annesini babasını ya da çok yakın birisini sokağa, açlığa ve tüm kötülüklerin kucağına atmak bir dağ başına bırakmaktan çok daha kötü ve çok daha insanlık dışıdır. Yaşlılarına ve hastalarına sevgi saygı göstermeyen bir toplum haline gelmiş bulunuyoruz. Bu bir adaletsizliktir. Bu adaletsizlikten dilerim en kısa zamanda vazgeçer insanlaşırız. Sebep ne olursa olsun, ben insanım diyen hiçkimse kendisini var eden atasını sokağa atamaz. Aslında bunun bir sebebi bile olmaz. Anlatacağım öykü, çağlar öncesi dağa atılan yaşlı bir adamın hüzünlü öyküsüdür. Mevsim kıştır, her yer kar borandır. Yaşlı adam ölmek üzeredir, oğullarından biri onu köylerine en yakın bir dağa götürür ve yanına bir iki saat yaşayabileceği kadar yiyecek, yine bi iki saat kendisini soğuktan koruyabileceği bir ateş yakar. Adamın yapabileceği başka hiçbir şey yoktur, o da bir zamanlar yaşlı babasını götürüp bir dağda kendisinin bırakıldığı gibi bırakmıştır koca bir ömrü iki saat sonra bitecektir. Ölüm sinsice gelip onu boğazlayacaktır. Hayatın şaşmaz yasası budur. Doğacak, büyüyecek ve öleceğiz. Bundan dolayı hayata isyan etmemeliyiz. Yoksul bile olsak hayattan ellerimizi çekmemeliyiz ve onu sevmeliyiz, çünkü hayat budur ama yapacağımız bi şey var o da hayatın bizi yönetmesine asla izin vermemeliyiz. Hayatı biz yönetmeliyiz. Bunun için de tabi bilinçli olmalıyız, hayattan keyif almak istiyorsak başka insanlarla birlik olup hayatı onlarla paylaşmalıyız. Özgür olmak istiyorsak onların hak ve özgürlüklerine saygı göstermeliyiz. Onlarla birlikte yaşamak istiyorsak onları oldukları gibi kabul etmeliyiz. Bunun adına sosyolojide toplum sözleşmesi deniyor. Bu sözleşmeyi yapan toplumlar mutlu ve zengin toplumlardır. İki gün önce üç yıldır konuşmayan iki tanıdığımı konuşturdum adamlar böyle bir şeyi bekliyorlarmış. Birbirlerine sarıldılar, yaptıkları yanlışlardan dolayı özür dilediler. Bana da teşekkür ettiler. Böyle güzel bi şeyi başardığım için çok mutlu oldum. İsteseydim onları birbirlerine düşman edebilirdim. Dostlarımızın başına gelen kötü şeylere üzülebiliriz, bu çok kolaydır. Ama başarılarına sevinmek ve onları kutlamak zordur. Bunu becerenler çok sağlam karakteri olan insanlardır. Çünkü başarıya ortak olmak önyargılardan ve kibirliliklerden arınmış olmak gerekir. Sevmek ve sevilmek de önemli şeyler gibi öğrenilen şeylerdir. Benim için toplum semramisin bahçesi gibidir. Her türlü çiçek gül ve her çeşit renkten oluşur toplum. Cennet bahçesi de diyebiliriz. Hayatta böyledir, isterseniz hayatı güzelleştirebilirsiniz. Tabi isterseniz de çirkinleştirebilirsiniz. Gül ekerseniz gül biçersiniz, diken ve ısırgan ekerseniz sonunda diken ve ısırgan biçersiniz. Cahiller hayatın güzelliklerini göremezler çünkü güzelliklere bakıp onlardan faydalanmasını da bilemezler. Çünkü cahildirler, hayat hakkında bir fikirleri de yoktur. Yönetenlerin verdikleriyle yetinirler. Bence ibadetlerden biri hatta en önemlisi Allahın yarattığı güzel şeylere bakıp hayranlık duymaktır. Ormanı, hayvanları ve çocukları sevmektir. Babasını, anasını sokağa atan insanlar bütün bunları bilmezler. Bildikleri tek şey aptalca şeylerdir. Hastalarına ve yaşlılarına el uzatmayan, onları dertlerine ortak olmayan insanlar kaba, yoz ve yabani insanlardır. Yeryüzünde ki canlı cansız ne varsa her şey güzeldir. Bunları yakıp yıkanlar çirkin, aptal ve yobazdırlar. Babalarını, atalarını sokağa atanlara, çocuklara kötü davrananlar kadınlara tecavüz edenler aptal yobaz ve salaktırlar. Bütün bunları kendi adıma konuşuyorum. Bu insanların gözleri kör, kulakları sağır ve beyinleri arızalıdır. Dünyayı kendi bahçemiz gibi içindeki çiçekleri gülleri de kendi kardeşlerimiz gibi görmeliyiz. Bunun böyle olmasını Allah da bizden istiyor. Kendimize olmasını istemediğimiz şeyleri başkalarına da yapmayalım. Kimseleri aşşağılamayalım, herkesi kardeşimiz gibi kabul edelim. Mutlu olmak istiyorsanız bebekleri, gülleri, çiçekleri sevin. Güzel fotoğraflara bakın, doğayı sevin, güzel sözlü insanlarla dost olun, onları dinleyin ve enerjilerinden yararlanın.