Aşağıda anlatacağım öykü kısa bir süre önce tanıdığım Hilmi Amcanın öyküsüdür. Hilmi Amca bir yerdeki insanların öteberi ihtiyaçlarını temin ediyordu… 70 yaşını geçmiş ve son uzatmaları oynuyor bir batakhanede yaşıyor desem doğru söylemiş olurum. Hayat zaten bataklıktır… Çoğu insan buradan çıkmaya çalıştıkça daha da batar. Hilmi Amca gibi aslında. Hayatın tadı, tuzu, zevki de buradadır. Çoğu insan bu gerçeği bilemediği için buraya lanet eder buralardan nefret eder… Hilmi Amca ile bir gece tanışmıştık. Arkadaşlarından kimisi saz çalıyor kimisi ney kimisi darbuka kimisi keman. Hilmi Amca da şarkı söylüyordu. Hayatın dibidir bura. Hilmi Amca hayat bu işte iyi tanı bir baltaya sap olamayanlar buradadır… Dostoyevski zeki, yaratıcı insanlar bir baltaya sap olamazlar der.
Yırtık pırtık elbiseler içinde adamlar boyası badanası dökülmüş bir bodrum katı burada acı, hüzün, der, yoksulluk, dostluk, kardeşlik ve barış var. Sevgi var, ikiyüzlülük, çalma-çırpma, egoistlik, kalleşlik, adam satma, çıkarcılık yok. Hilmi Amca pantolonunun yırtığından etinin görünmesini engellemek için elinin birini pantolonunun yırtığına yama yapmıştı. Diğer eliyle de sık sık gözyaşlarını siliyordu. Bir türlü cebine koyamadığı bir 100 lira vardı önünde. Şunu cebine koy dedim utanarak. Sizden az önce buraya gelen genç ve güzel bir kadın verdi dedi. Hilmi Amcayla konuştuklarımı sizlerle de paylaşmak istedim sevgili okurlarım.
Aşk konusu konuştuk. İlk aşk hiç iyileşmeyen bir yaradır dedi. Siz hiç aşık oldunuz mu? Dedim. Sinsi ve üzüntülü bir gülüşle oldum dedi. Ne oldu? Dedim. Fakirim diye vermediler ben de yerimi yurdumu terkettim geldim bu bataklığın içine düştüm. Unuttun mu? Dedim. Ne unutması şu an görsem kalp krizinden heyecandan ölürüm dedi. Gülüştük. Diğer yanda da müzik devam ediyordu. Gözlerim Hilmi Amca da kulaklarım çalgıcılardaydı. Mahsuni Serif’in Ah Edip Ağlama türküsünü çalıyordular.
Soğuk bir rüzgar esti birden ruhumda göğsüme bir fil oturmuştu sanki. Nefes alamaz oldum. Mutlu aşk yok. Evlilik aşkı öldürüyor. Ha hak dedi birden Hilmi Amca kaç yaşındasınız? Dedim tebessüm ederek 70’e yaklaştım dedi. Sonrasında yine bir hayli sohbet ettik. Darbeyi nasıl değerlendiriyorsun? Dedim Türkiye halkı devletini ve kendi bağımsızlığını emperyalistlerin ve onların yerli uşaklarının hain ellerinden kurtardı. Bu onurlu direnişini tüm dünyaya gösterdi. Bundan sonra Nazım Hikmet’in dediği gibi bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşçe yaşayacağız. Karşımda öyle bir varlık duruyor ki çelişkiler yumağı çöz çözebilirsen. Dünyayı gül bahçesine çevirmek isteyenlerden biri o…
Ayrılacağımız zaman hayatın anlamı hakkında bana şu küçük öyküyü anlattı. Hilmi Amca zengin bir iş adamı küçük bir kıyı kasabasında bir balıkçıyla tanışır. Balıkçının tuttuğu balıkları az bulur. Neden daha fazla balık tutmadınız? Der. O da ailemin günlük ihtiyacı kadar tuttum der… Zengin adam balıkçıya balık tutmanın dışında neler yapıyorsunuz? Der. O da çok dolu bir hayatım var, ailemle ilgilenirim der. Zengin adam şöyle bir akıl verir balıkçıya; balık tutmaya daha fazla zaman ayır, daha büyük bir tekne al. Daha çok balık tut. Bir filo yap bu balıklardan bir konserve fabrikası kur. Böyle çok zengin olursun ve büyük bir şehre tanışırsın der. Bu zengin olma işi kaç yıl sürer? Der balıkçı. 20 yıl falan der zengin adam. Balıkçı güler. Beyim ben şimdi zaten onu yapıyorum ya. Zenginlik parayla değil sahip olup da parayla ölçemeyeceğimiz şeylerle ölçülüdür der.