Hayattaki en büyük isteğim ismine hayran olduğum içinde yaşamaktan keyif aldığım ülkem ve yine içinde yaşadığım dünyanın da bir insan olmayı itiraf etmekti yıllarca bu isteğimi nasıl ve hangi yollarla yapabilirim diye düşündüm yaşım ilerliyor zaman daralıyor hastalıklar yalnız bırakmıyor ölüm meleği Azrail sık sık kapımı çalıyor sevgili dolarlar biliyorsunuz insanlar da diğer canlılar gibi doğuyor büyüyor yaşlanıyor ve sonunda ölüyorlar bu isteğimi bundan 20 yıl önce yerine getirme olanağı buldum şuan bu yazıyı yazdığım gazetenin sahibi sevgili dostum İsmail kadı bu imkanı vermişti bana o aramızdan ayrıldı ışıklar içinde yatsın yirmi yıla yakındır yazdığım her yazımda hayat hikayemden de bir parça söz ettim yazılarımda sözünü ettiğim kimselerin çoğu benim kendi hayat hikayemdir boşu boşuna yaşamadım ülkemde yaşanan her hadiseye şahitlik ettim her konuya duyarlılık gösterdim kimi konuların bizzat içinde oldum yüzlerce binlerce insana dokundum onlara içimi açtım onların anlattığı hayat hikayelerini yazmaya çalıştım sevdim sevildim nefret edenler de oldu ötekileştireler de oldu ama şunu övünerek söyleyebilirim bir milyon insanın yaşadığı Gebze’deki insanların yarısından fazlası beni tanır ve severler zamanı geldi halkımı eleştirdim duyarsızlığına üzüldüm bir kısım insanların cahilliği ülkemizin canını yaktı en çok da buna üzüldüm halkımın cahillikten kurtulup özgür ve mutlu olması için mücadele verdim bu konuda her yerde fikirlerimi söyledim bu konuda verilen her mücadelenin içine girdim tek isteğim fahişelerin dilencilerin kimsesizler mezarlıklarının cezaevlerinin tımarhanelerin ve genel evlerinin olmadığı bir ülkedir sokaklarda yatan kalkan kimsesiz işsiz güçsüz insanların olmadığı herkesin özgür ve mutlu olduğu bir Türkiye’yi düşledim ve bu uğurda elimden gelen her şeyi yaptığıma inanıyorum biz insanlar dünyaya sadece çiftleşmek yemek içmek yatmak boş sözler söylemek için gelmiyoruz bulunduğumuz her yeri korumak sevmek ve daha ilerilere taşımak için yaşıyoruz insan olmanın onuru da buradan geçiyor yaşadığımız dünyada hiçkimsenin tek başına yaşama olanağı yok birlik beraberlik kardeşlik ve barış içinde yaşamak zorundayız Haaa… bir de bizi yönetenler var onlar da kendi mantığınca bize dayattığı bir hayat biçimi var yönetenler yönetilenler aynı kişi olmadığı için çıkarlar menfaatler de farklı oluyor toplumun da kendisini yönetenlere karşı bir savunması ve kendini koruması gerekiyor sağcı solcu Türk Kürt demeden halk olarak yönetenlerin bize dayattığı çıkarlarımıza ters düşen her şeye birlikte karşı çıkmamız gerekiyor bakın 16 milyon emekli 20 milyon çalışan askeri ücretle açlıkla mücadele ederken bu ülkede küçük bir azınlık ülkenin tüm gelirlerini har vurup harman savuruyor işte benim hikayem bu adaletsiz gidişe son vermenin hikayesidir taşradan şehre gelmiş biriyim uzun süre ne şehirli olabildim ne de köylü kalabildim kırk yıla yakın oldu bu çelişkiyi hala yaşıyorum hani iki arada bir derede kaldım derler ya öyle bir şey bu başımıza gelen şey sadece benim değil milyonlarca insanın başına geldi kentlerde yaşanan kötü nahoş olayların sebebi köylerden gelen milyonlarca insanın kentlere uyum sağlayamamasından dolayıdır kırk yaşımdan öncesini figüranlık dönemim sayıyorum 40 yaşından sonra yaşadıklarım karşıma çıkan insanların yaşadıkları bana anlattıklarını hayat dersi olarak kabul ettim bu yüzden de yazmaya yöneldim sevgili dostlar içinde yaşadığımız sistemin adaletsizliği yüzünden yüksek okul okuyamadım beni terbiye etmeye çalışan ailemin de cahil olması nedeniyle yanlış terbiye ettiler devletin onlardan istediği şeyleri onlar da bana öğretti büyükler ve devleti yönetenler ne söylüyorsa doğru söylüyorlardır sözüne inandırdılar rahmeti annem zenginin zenginliğinden sanane kafana takma böyle şeyleri bak bizim bu yoksulluğumuzun sebebi senin bu yanlış düşünmelerindendir derdi öğretmenlerim de ailemin öğrettiklerinden farklı şeyler öğretmediler her konuştuğumu köylülerim anarşistlik olarak değerlendirdi köyün büyükleri ve ileri gelen kimseler devamlı bana bu köyde senden başka arıza çıkaran yok eski köye yeni adetler getirmeye ne gücün yeter ne de zamanın diye devamlı arkamdan söz ettiler rahatsız oldum cahillik ya doktora götürmeleri gerekirken beni civar köylerdeki cinci hocalara götürdüler yanlışlarını görüp eleştirdiklerim deli dediler sevgili dostlar öldükten sonra yeniden dünyaya gelmiş olsam kesinlikle ya müzisyen ya da doktor olurum ne ailemiz ne öğretmenlerimiz ne de Aydın olduğunu sandığımız insanlar bizlere haksızlık karşısında mücadele vermeyi öğretmediler başımıza bir bela gelir diye her türlü mücadeleden geri tuttular işte bu yüzden Türk halkının kitlesel mücadele verme geleneği yoktur