Bu başlıkta yazı yazmak hem çok kolay hem de çok zor. Çünkü, başlığın içini dolduracak o kadar çok alt başlıklı konu var ki, hangisine yer vereceğini bile şaşırıyor insan.
Ankara’da 10 Ekim Barış Mitingi’ndeki katliamdan söz edeceğim yine…
Katliamın ardından kamu emekçilerine karşı soruşturma furyası başlatılmış. Ankara, Adana, Muş, Adıyaman, Mardin, Mersin, Antalya, Zonguldak, Balıkesir ve Bursa’da DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısı ile düzenlenen eylem ve etkinliklere katılan kamu emekçileri hakkında soruşturmalar açıldı.
Heyhat, katliam yapanlar elini kolunu sallayarak geziyor, ama katliamı protesto edenler soruşturma ile yüzyüze. Belki de bir bölümü hapsedilecek.
Güç=Adalet dengesi işte tam da burada devreye giriyor. Gücün varsa (ki siyasi+ekonomik) adalet senin lehine işliyor demektir.
Büro Emekçileri Sendikası (BES) Genel Başkanı Fikret Aslan, bu soruşturmalara tepki göstererek, “Katliam yapmak serbest, katliama karşı eylem yapmak suç” ifadelerini kullanmış. O kadar doğru ve yerinde bir ifade ki, başka söze gerek yok.
Evet, 10 Ekim katliamı sonrasında katillerin peşine düşmek yerine katliamdan sağ kurtulanları suçlayanlar hangi tarafta olduklarını bir kez daha göstermişlerdir.
Aslan’ın da dediği gibi, 10 Ekim katliamı sonrası KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla yapılan eylem ve etkinliklerle ilgili adli ve idari baskı ve soruşturmalara her gün bir yenisi eklenmektedir.
O yüzden de, ‘’Güç=Adalet’’ denklemi bu yaklaşımları doğrular.
Adalet yok ama güç gösterisi var…
Mesela;
Adana’da, İŞKUR İl Müdürlüğü’nde BES üyesi 25 kişiden savunma isteniyor.
Muş’ta onlarca kişiye adli soruşturma başlatılıyor.
Mardin’de, 11-12-13 Ekim’de yapılan basın açıklamaları ve yürüyüşlerle ilgili ayrı soruşturmalar başlatılıyor.
BES Bursa Şube Yönetim Kurulu üyeleri Aysun Torun ve Yavuz Bilir hakkında 12-13 Ekim grevine katıldıkları gerekçesiyle idari soruşturma başlatılıyor.
Adıyaman’da, BES Şube Sekreteri Abdurrahman Kılavuz ‘cumhurbaşkanına hakaret’ iddiasıyla gözaltına alınıyor ve adli soruşturması devam ediyor.
İşte, tam da Aslan’ın söylediği gibi AKP bir ‘güç sarhoşluğu’ yaşıyor. AKP, 1 Kasım seçimlerinden sonra ne yazık ki bu hastalığa yakalanmıştır.
Bu hastalığın tedavisi mümkündür, Türkiye’nin halkçı, ilerici, devrimci, sosyalist güçleri er ya da geç bu hastalığı tedavi edecektir.
Güç=Adalet paradigması ile hareket edenler, güç ellerinden alındığında (yani, günü geldiğinde) ihtiyaç duyacakları adaleti çok arayacaklar. Ama, o zaman iş işten geçmiş olacak.
Söz konusu paradigmanın, kentimiz açısından da önemi büyüktür.
Muhalif duruşları bertaraf etmek için hukuksuzluk içeren çok sayıda dava açılmış ve hukuka aykırı kararlarla insanlar korkutulmak istenmiştir. Bu süreç devam etmektedir. Hapis cezaları, para cezaları v.s
Güç=Adalet diyerek, ‘’demokrasi sadece güçlünün çıkarları için işler’’ gibi diktatör anlayışlarını topluma dayatmanın sınırı bir yere kadardır. O sınır aşıldığında neler yaşandığını kısa geçmişte hep birlikte gördük. Benzer karşı çıkışlar için gereken birikimin yeniden oluştuğunu söylemek de falcılık sayılmaz.
O yüzden, herkes ayağını denk almalı ve pozisyonunu yeni birikimlere yanıt verecek biçimde değiştirmeli, yenilemelidir.