Bu kez, ülke gündemini uzunca bir süredir işgal eden olaydan örneklemeler çıkartarak başlayıp, yerel başlıklara dönmeye çalışacağım.
Olay, herkesçe biliniyor. İktidar ortaklığında yaşanan çatlağın iyice yarılmaya dönüşmesi sonucu, kutsal ittifak olan gücün ‘’paralel yapı’’ denilerek değersizleştirilmesi ve devlet yapısı içinden tasfiye edilmek istenmesi.
Eğitimden, güvenlikten, yargıdan, şimdi de medyadan dışlanarak değersizleştirilmek istenen kutsal ittifak kadroları, şimdilerde ‘’hükümete darbe yapma girişiminde bulunan teröristler’’ olarak tanımlanıyor.
Ve, yüzyılın güç gösterisi bu salvo ile başlıyor…
Artık, kimin gücü kime yeterse.
17 ve 25 Aralık operasyonları 2013’te yapılmış, sözde devlet olanakları kullanılarak yolsuzluklar kamuoyu önüne çıkartılmış, isimleri geçenler de yargı önünde değersizleştirilmek istenmiştir.
Bu, devlet içinde örgütlenmiş güce karşı mağlubiyeti asla göze almayacağının ilk sinyalini verdiğinde güç gösterisinden çekinmeyen siyasal akıl önce eğitim alanının kritik eşiği olan dershanelerin üzerine gitti. Sonra, devlet adına yürütülen çeşitli operasyonlar için hazır tutulan güvenlik kadrosu içinde tasfiyeler başladı. Bu yeterli olamazdı, eğer güç gösterisinden kesin galip çıkılması için yargı da dizayn edilmeliydi ve yapılan yasal değişikliklerle bu süreç de kazasız belasız geçildi.
Sıra ‘’yasama-yürütme-yargı’’ üçlemesinin yanına konulan dördüncü güç medya dizayn edilebilmeliydi. O olmazsa, algı operasyonunun başarıya ulaşması söz konusu olamazdı. Ve bunun için de, göz karartıp bu alana dalındı.
Bilindiği üzere, uzun bir süre toplum mühendisliği adına kullanılan medya merkezlerindeki önemli isimlere operasyon çekildi. Aslında, bu kez amaçlanan ciddi bir gözdağı vermekti. Ama, bir bölümüne bu mesaj verilirken, bir bölümü suçlu çıkartıldı.
Yani, ‘’kontrolsüz güç, güç değildir’’ dedirten bir örnekleme ile karşılaştık.
Şimdi, sıra, gücün sınırlarını iyice zorlamaya geldi. Bu kapsamda, Amerika'nın Pensilvanya eyaletinde yaşayan Gülen Cemaati'nin lideri Fethullah Gülen hakkında yakalama kararı çıkartılması istendi. Ortada henüz bir yakalama kararı yok ama Başbakan Ahmet Davutoğlu söz konusu isim için açıklamalarda bulunup, kırmızı bülten çıkarılması konusunda da açıklamalar yapmıştı.
Diyordu ki;
"Fethullah Gülen'le ilgili de soruşturma neyi gerektiriyorsa mutlaka yargı onun gereğini yapacak. Yargı süreci içinde bir talep söz konusu olursa kırmızı bülten ve diğerleri, herhangi bir suç söz konusu olduğunda hangi işlem yapılıyor ise hiçbir ayrım gözetmeden eşit durumdaki bir vatandaşa ne uygulama yapılırsa o yapılır.’’
Güç gösterisi, artık birkaç ‘tık’ öteye taşınmıştı. Yani, ok yaydan çıkmış, geri dönüşü olmayan bir yola girilmişti.
Gücün gözü kör etmesi böyle bir şey olsa gerek…
Adliye binalarının önlerinde, ellerde Türk bayraklarıyla gösteri yapmak,
Toplu biçimde Kura-n’ı Kerim okumak ya da dua etmek gücün yarattığı yeni sorunu çözmek için yeterli değil, olamıyor. Mesele, yılların içinden gelen ittifakın halkın bir bölümüne karşı güç biriktirip intikam almaya endekslenmesinde yatıyor.
O hırs ve anlayış terk edilmedikçe, gücü eline geçiren kendi adalet anlayışını uygulamaya devam edecek ve toplumda hep bir ötekileştirme sorunu yaşanacak.